Kardeşler Giyim  
 
  ÇÖREK OTU HER HASTALIĞA ŞİFADIR 29.03.2024 15:42 (UTC)
   
 
ÇÖREK OTU HER HASTALIĞA ŞİFADIR
Müslümanlar çörek otu hadislerinin doğruluğunu kabul etmişlerdir. Ne var ki âlimler bu hadisi açıklarken değişik fikirler öne sürmüşlerdir. Kimi âlimler hadisteki şifanın tüm hastalıklar için umumi olmasının asıl kastedilen olmadığını söylemişlerdir. Onlara göre asıl kastedilen mana, çörek otunda birtakım hastalıklara şifa bulunduğudur. Kimi âlimlerse dar manaya işaret eden güçlü bir yardımcı lafız olmadıkça metindeki genel ifadeyi olduğu gibi, yani geneli kapsayacak şekilde anlamak gerektiğini ifade etmişlerdir. İşte bu sebepten, çörek otunda tüm hastalıklara şifa olma özelliğinin bulunduğu görüşünü tercih etmişlerdir.
Modern araştırmalar bağışıklık sisteminin vücudun maruz kalabileceği her türlü hastalığa ait kesin ilacı sunabileceğini ispatlamıştır. Bu, her hastalığa has karşı cisimler ve öldürücü hücreler üreten lenf hücrelerindeki bağışıklık sisteminin harekete geçirilmesi vasıtasıyla yapılır. Yine modern araştırmalar çörek otunun bu bağışıklık sistemini aktif hale getirici ve güçlendirici etkisinin olduğunu ispatlamışlardır. Böylece çörek otunun her hastalığa şifa olması mümkün olmaktadır. Buna göre metinleri genel ifadeleri üzerine anlamak mümkündür.
Araştırmamızda önceki âlimlerimizin bu hadisleri açıklamalarını ele alacağız. Ardından bağışıklık sistemini geniş bir şekilde açıklayacağız. Bağışıklık sistemini açıklarken bağışıklık sistemi üzerinde çörek otunun tesirleri hakkındaki bazı deneysel araştırmaların özetini vereceğiz. Ardından bu hadislerdeki bilimsel gerçeklik yönünü açıklayacağız.
A. İlgili Hadis Metinleri ve Açıklamaları
Buhârî ve Müslim’in yazmış oldukları hadis kitaplarında Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şöyle söylediğini Hz. Ebu Hureyre, Peygamberimizin eşi Hz. Ümmü Seleme’den nakletmektedir: “Bu kara taneyi (çörek otu) kullanın, zira onda, sam (ölümün) dışında her şeye şifa vardır.”[1] Hadisteki ‘sam’ ifadesi ölüm demektir. Yine Buhari Hz. Aişe’den (r.a.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in şöyle derken duyduğunu nakleder: “Bu kara tane sâm dışında her şeye şifadır. Ben dedim ki: Sam nedir? Dedi ki: Ölümdür.”[2]
 
Müslim’in rivayeti ise şöyledir: “Hiçbir hastalık yoktur ki, çörek otunda o hastalık için şifa olmasın.”[3]
Önceki Âlimlerin Hadislere Yaptığı Açıklamalar
İlk İslâm âlimleri bu hadisleri açıklarken yaşadıkları çağdaki bilgiler sebebiyle ihtilafa düşmüşlerdir. Onlardan bir grubu şöyle demiştir: Hadisten genelleme değil sınırlılık kastedilmiştir. Münâvî der ki: Rutubetten kaynaklanan her türlü hastalığa çörek otunda şifa vardır. Fakat bir hastalığı tedavide her zaman tek başına kullanılmaz, kimi zaman tek başına kimi zaman hastalığın gerektirdiği şekilde bileşik veya karışım halinde kullanılır. İbn Hacer el-Askalani aynı bu sözü söyler ve şunu ekler: Çörek otuyla tedavi olunmayı kabul etmesi takdir olunan her hastalıkta kullanılır. Zira o, soğuk hastalıklarda faydalıdır. Ama sıcak hastalıklarda faydalı değildir. Hattâbi ise şöyle der: Hadisteki genelleme, tahsis (sınırlama) kastedilen bir genellemedir. Çünkü hastalıkları tedavi etmede insan tabiatına karşılık gelebilecek tüm unsurları içeren bir özellik bitkilerin hiç birisinde yoktur. Buradaki kasıt rutûbet sebebiyle meydana gelen tüm hastalıklardan şifâ bulunmasıdır. Ebû Bekir İbnul Arabi de şöyle der: Bal, tabiplere göre çörek otundan tüm hastalıklara şifa olma konusunda daha yakındır. “Balda insanlar için şifa vardır” (en-Nahl Suresi, 16/70) ayeti kerimesi ile kastedilen hastalıkların çoğu demektir. Çörek otunu aynı şekilde anlamak daha makuldür. Tirmizî Süneni’ni şerheden Tuhfet el-Ahvezi kitabının müellifi –ki o hadisleri umumuna hamletmiştir- şöyle der: Bu bölümdeki hadisleri Peygamber efendimiz (s.a.v.)in şu ifadesinden ötürü genelleme anlamı çıkarmak gerekir: “Ölüm hariç”. Bu tıpkı Kur’ân-ı Kerim’de Asr suresindeki şu ifadeleri gibidir: “Asra yemin olsun ki, insan hüsrandadır, iman edenler ve salih amel işleyenler hariç.” Sonra şöyle der: Ebu Muhammed ibn Ebu Cemra demiştir ki: İnsanlar bu hadisle alâkalı görüş belirtmişler ve onun umûm ifâde eden (genellik ifade eden) lafzını tahsis etmişlerdir. (sınırlı olduğunu söylemişlerdir.) Bunu da tıp ve deney erbabının sözlerine dayandırmışlardır. Bunun yanlış olduğu açıktır. Çünkü ilimlerinin dayanağı genellikle zanna dayandırılan deneyler olmasına rağmen tıp erbabına güveniyorsak heva ve hevesine (arzusuna) göre konuşmayan elçiye inanmamız onların sözüne inanmamızdan daha evladır.
B. Bilimsel Yön
1. Bağışıklık sistemi (7,5)
İnsan doğal olarak değişik türlerde bakterilere, virüslere, mantarlara, asalaklara maruz kalmaktadır. Bunlar vücudumuza deri, nefes borusu, sindirim sistemi, gözün çevresindeki tabakalar yoluyla veya idrar yolları aracılığıyla girmektedir. Eğer vücudumuzda doğal olarak yaşayanlara ilaveten vücudun derin dokularına nüfuz ederlerse çok sayıda tehlikeli hastalıklara sebep olurlar.
 
Fakat Allah’ın bize bir rahmeti olarak vücudumuzda bu küçük canlıların dıştan saldırılarına ve vücudumuzda salgıladıkları zehirlerine karşı onu savunmaya has bir savunma sistemi yaratmıştır. Bu sistemin adı, bağışıklık sistemidir. Sistem, hastalığı önlemek ve hastalığa sebep olan vücut işgalcisinden kurtulmak için biri birini bütünleyen görevleri yerine getirmektedir. Bunu ya fagositoz işlemi vasıtasıyla onu parçalayarak yerine getirir ya da karşı cisimler üreterek ve vücuda giren her canlıya her canlının yapısına uygun özel hücreler üreterek yapar. Bu o canlıları kesin bir şekilde yok etmeyi garanti etmek içindir. Buna göre bu sistemin vücuda sağlamış olduğu bağışıklığı iki ana kısma ayırabiliriz:
a. Doğal bağışıklık (Natural immunity):
Vücudun ilk savunma hattı sayılır. Zira işgalcinin girmesini engeller veya işgalcinin dokuları işgal edip çoğalıp hastalığa sebep olma imkânını elde etmeden önce onu yok eder. Bu belirli olmayan (non specific) bir bağışıklıktır. Zira işgalci tüm küçük canlıları ve zararlı dış etkenleri tek şekilde geri püskürtmek üzere vardır. Bu bağışıklık da şu mekanizmalara göre çalışır:
1- Mekanik fiziksel ve kimyasal mekanizmalar
Bu mekanizmalar o işgalcilerden vücudu korur. Bazıları şunlardır: Deri, solunum sistemi, sindirim sistemi, üreme sistemi, idrar yolları içerisinde ve göz küresini göz kapakları ile birleştiren ince zardaki müköz (sümüksel) zarlar. Ayrıca terde bulunan laktik asit, erişkinlerin derisindeki yağ asitleri ve içindeki olik asit dolayısıyla mikroplara karşı antikor olan kulak yağı gibi derinin salgılarında mikropları öldürmek için aktif maddeler bulunmaktadır. Yine iç zarlar Lysosome (lizozom) gibi mikrop öldürücü maddeler ve virüs öldürücü maddeler içermektedir. Bunlara ilaveten solunum sistemindeki müköz (sümüksü) sıvı mekanik bir hareket içerisindedir. Bu hareketle hemen mikroplardan ve yabancı maddelerden kurtulunulur.
 
 
 
2 - Vücutta doğal olarak bulunan mikroplar (normal flora) :
Bunlar hastalığa sebep olmayan mikroplardır. İnsanın bağırsaklarında, ağzında ve diğer bölgelerde büyük sayılarda yaşarlar. Vücudun savunulmasında bariz role sahiptirler. Zira hastalık mikropları için uygun olmayan bir ortam oluştururlar. Ya onları öldürürler veya gelişimini engellerler.
3- Kandaki bazı kimyasal bileşimler:
Bunlar temel polipeptikler gibi işgalci mikroplara yahut zehirlere yapışarak onları parçalarlar. Belli türdeki bakterilerin işlevini geçersiz hale getirirler.
4- İnterferonlar grubu:
Hücreler bunları virüs enfeksiyonuna maruz kaldığında antikorların üretiminden önce üretirler. Bu maddelere engelleyici maddeler denir. Zira doku diğer bir virüsün saldırısına maruz kaldığında virüs enfeksiyonuna karşı dokunun mukavemet etmesini sağlar. Böylece virüsün büyümesini engeller ve vücut erkenden onu yok eder.
5- Tamamlayıcı sistem (complement) :
Yaklaşık yirmi proteinden oluşur. Görevi akyuvarların ve fagositoz hücrelerinin fagositoz işlemini aktif hale getirmek ve virüsleri denk hale getirip çoğalmalarını engellemektir. Yine iltihap bölgesini ve işgalciyi aynı anda kuşatma altına alır ve özel antikorlar oluşturulmadan önce mikrobu yok eder.
6- Fagositoz (phagocitosis) :
Anlamı, akyuvarlar diye bilinen beyaz kan hücreleri aracılığı ile küçük yabancı canlıların ve maddelerin yutulup öldürülüp hazmedilmesi demektir. Vücudun savunma sisteminin hareketli üniteleridir. Bu hücreler kemiğin iliğinden oluşur. Ardından kana geçer ve tüm vücut dokularına geçer. Gerçek önemi tehlikeli saldırıya uğramış yerlere hızlı bir şekilde ulaşmasında saklıdır. O bölgeye işgalcilere karşı hızlı ve güçlü bir savunma oluşturmak için ulaşırlar. Bu hücreler yabancı işgalcinin faaliyetini (aktivitesini) felç ederler ve onu parçalarlar. Fagositoz hücreleri iki çeşittir:
a- Büyük bakteriyofajlar (makro phages). Tek çekirdekli akyuvarlardan (monositlerden) oluşurlar. Dokulara girdiği zaman büyür ve büyük akyuvarlara dönüşür. Dokulara yapışır ve aylarca yahut yıllarca ona bağlı yapışık kalır dokuyu savunur ve büyük sayıda bakteriyi, virüsü, ölü hücreleri ve yabancı cisimleri yutarlar. Akyuvarlar vücudu işgalcilerin tehlikelerinden korumak için vücutta temel merkezlerde yerleşirler. Yeri görünüşü, hacmi ve hareketi açısından değişikler arz ederler. Karaciğerde kofer hücreleri diye isimlendirilirler. Kanda tek çekirdekli hücreler (monositler) diye de isimlendirilirler. Akciğerde ise toz hücreleri diye isimlendirilirler. İltihap sonucu oluşan sıvıda bulunursa o zaman büyük bakteriyofaj denir. Karaciğer ve dalak en yüksek oranda büyük bakteriyofaj ihtiva eder.
b-Mikrofajlar:Bunlar nötrofiller ve özönofiller gibi akyuvarlardır. Bunlar dokularda yer alan bakteriyofajlardan daha küçüktürler. Şiddetli iltihaplar esnasında sayıları akyuvarların toplamının yüzde altmışından fazla bir sayıya ulaşacak şekilde çoğalırlar.
Fagositoz işlemi yabancı unsura karşı kimyasal bir çekimin oluşmasıyla başlar ve bakteriyofajların yalancı ayakları vasıtasıyla yabancı unsurla birleşmesiyle tamamlanır. Bakteriyofaj hücresinin içinde bu yabancı unsur tamamen çevreleninceye kadar birleşme devam eder. Bu esnada yabancı unsur eğer diri ise hidroperoksit ve türevleri salgılanması sonucu öldürülür. Ardından sitoplâzmada bulunan taneciklerin salgıladığı enzimler aracılığıyla yabancı maddeyi sindirme işlemi başlar. Daha sonra lenfatik hücrelerin yabancı maddenin bileşimini tanıması için yabancı maddenin molekülleri bakteriyofaj hücresinin yüzeyine sunulur. Böylece bakteriyofajlar düşman etkenlerden kurtulmuş olurlar.
7- Öldürücü hücreler
Öldürücü hücreler bakteriyofajların büyük hacimli olmalarından ötürü yutamadıkları büyük düşman hücreleri öldürürler. Hastalığa sebep olan virüsler veya kanser hücrelerinin hücumuna uğramış vücut hücreleri gibi. Doğal bağışıklık esnasında aktif bir şekilde çalışan iki tür öldürücü hücre vardır.
-Doğal öldürücü hücreler
Bunlar lenfatik hücrelerin en büyükleridirler. Enzimler içeren küçük taneciklere sahiptirler. Bu enzimler düşman hücrelerin hücre zarlarını delerler ve bu durum o hücrelerin çözülüp ölmesine sebep olur. Doğal öldürücü hücreler aktif hale getirilmeksizin görev yaparlar ve başka tür bir hücreye dönüşmezler.
-Asidofiller
Bunlar vücuda giren kurtçukları öldürmeye özgüdürler. Örneğin bilharziyoz kurdu gibi. Bu kurdun yüzeyine gelip yapışır ve sonra kurtçukla reaksiyona giren enzimler salgılayarak onu yok eder.
 
 
b. Spesifik bağışıklık (Specific Immunity)
Bu, vücudun dışarıdan işgal eden her türlü etkenin her birisine özgü olarak özel güçlü ve tam bir bağışıklık oluşturmaya muktedir olmasıdır. Aynı zamanda kazanılmış bağışıklık diye de isimlendirilir. Bu, vücudun savunma sisteminin, vücudun savunma hatlarını delen ve dokuları işgal eden dış etkenle etkileşime girmesi sonucu vücudun kazandığı bağışıklıktır. Bu dış etken belki de görünür bir hastalığa sebep olur. Dış etkene öldürücü mikroplar, virüsler ve zehirler, yine başka hayvanlardan yabancı dokular örnek olarak gösterilebilir. Bu bağışıklık lenfatik dokudan ve lenfosit hücrelerden oluşur. Bu hücreler antikorlar üretirler. Yine bu bağışıklık vücudu işgal eden her türlü mikrobu yapısına göre ve niteliğine göre yok etmeye özgü lenfosit hücrelerden oluşur.
 
Lenfosit hücreler…  Uzman silah
Lenfosit hücreler en çok uzmanlığı olan silahları temsil ederler. Bunlar işgalcilerin her türüne karşı seçkin özellikler ve yok edici zehirleriyle hazırlanmışlardır. Güreş ringindeki kesin savunma silahı olarak kabul edilir. Bu hücreleri tanıyalım ve nasıl uzman bir şekilde vücudun içinde bulunan yabancı her şeye karşı nasıl işlediğini görelim. İki tür lenfosit hücre vardır: B türü hücreler ve T türü hücreler.
1)     B türü lenfositler (B lymphocytes)
B Türü lenfosit hücreleri kemiklerin iliğinde oluşur. Büyümesi tamamlanıncaya ve aktif hücreler haline gelinceye kadar kemiklerin iliğinde kalmaya devam eder. Ardından vücudun değişik bölgelerinde yayılır ve şu yerlerde yoğunlukla bulunur: Kanda, dalakta, bademciklerde ve lenf bezlerinde. Harekete geçirildikten sonra yabancı cisimlere karşı savaşmaya katılır. Bunu antikorlar üreterek yapar. Bunlar bağışıklık cisimleri diye bilinirler.
2) T tipi lenfositler
T tipi lenfosit hücreleri kemiklerin iliklerinde oluşur. Sonra da gelişimini tamamlamadan iliği terk eder ve Timus guddelerine doğru yönelirler. Bu yönelme bu guddenin salgıladığı belli çekime sebep olan maddeler aracılığıyla olur. Hücreler bu guddede kalmaya devam ederler. Orada bölünürler ve büyümeleri tamamlanır. Daha sonra bu guddeyi de bırakır ve vücudun değişik bölgelerine bağışıklık sistemi işlemlerine katılmak üzere yayılırlar. Olgunlaşmış T türü lenfosit hücreleri üç ana türe ayrılır. Her türün belli görevleri vardır. Bu türler şunlardır:
a) Yardımcı T türü lenfositler: Bu hücreler değişik sayıdaki görevleri yerine getirirler ve birkaç yolla bağışıklık sistemi görevlerine yardımcı olurlar. Bu yolların en önemlisi şudur: Öldürücü hücrelerin, parazit bastırıcı hücrelerin ve B türü hücrelerin aktifliğini arttırmak. Ayrıca bakteriyofaj hücrelerinin yabancı cisimleri yutma tepkisini harekete geçirir. Bunu intellokin ve intelferon gibi hücre katalizörleri diye bilinen belli sayıdaki proteinleri salgılayarak yapar. Bunlar bağışıklık sisteminin değişik hücrelerinin bölünüp büyümesine, çoğalmasına ve aktif hale gelmesine yardımcı olurlar. Böylece vücudu savunma işlemine katılmaya sürekli hazır halde bulunurlar. Bu hücreler dış yüzeylerine zarlarına yapışık olarak gliko-proteinlerden ibaret olan yüzey işaretleri taşırlar. Bunların değişik sayıdaki türlerini diğer T tipi hücrelerin türlerinden ayırmak için onlara değişik sayılar verilmiştir.
b) Öldürücü hücreler yahut hücreleri çözen hücreler:Öldürücü hücreler bağışıklık sistemine virüsler tarafından saldırıya uğramış hücreleri yahut kanser hücreleriyle yüzleşme ve onları parçalamada yardımcı olurlar. Öldürücü hücreler yardımcı T türü lenfosit hücrelerinin salgıladığı maddelerle kolaylıkla aktif hale gelme özelliği ile öne çıkarlar. Lenfositler böylece onları aktif öldürücü hücrelere dönüştürürler. Bu hücrelerin duvarlarında değişik şekillerde bağımsız moleküller bulunur. –antikorlar gibi- ve bu moleküllerin sayısı her hücrenin duvarında yüz bin karşılayıcıyı geçer. Bunlar güçlü bir şekilde işgalci hücrenin moleküllerine bitişirler ve ondan kurtulma tamamlanıncaya kadar onu bırakmazlar. Öldürücü hücreler yabancı hücrelere doğrudan hücum ederler. Bu hücreler küçük canlıları zehirli bazal bir madde salgılayarak öldürme gücüne sahiptirler. Bu zehirli madde bu hücrelerde imal edilir ve doğrudan hücum eden hücreye yönelir. Her öldürücü hücre değişik sayıda ve değişik türlerde küçük canlılara birbiri ardına hücum etme olanağına sahiptir. Ayrıca kanser hücrelerini yahut başka vücuda yabancı olan herhangi başka bir türde hücreleri parçalamada önemli bir role sahiptir. Öldürücü hücre hücuma uğramış hücreyi tümüyle öldürmeden evvel tek başına ölmesi üzere bırakır ve hücuma uğramış başka hücreleri onlarla bitişip onları öldürmeye başlamak üzere aramaya geçer. Böylece işgalci tüm hücrelerden ve yabancı canlılardan kurtuluncaya kadar bu devam eder.
c) Durdurucu hücreler (Cells Ts. Suppressor): Bu hücreler işgalci hücreyle savaş bittikten sonra öldürücü hücrelerin ve yardımcı hücrelerin aktivitelerini durdurur. Bunu belli sayıda ağırlaştırıcı maddeler salgılayarak yapar. Bu maddeler öldürücü hücreleri etkiler ve onların iltihap süresi sonunda aktif durumdan doğal, ham duruma dönüşmesini sağlar. Bağışıklık sisteminin işlemleri ve aktivitesinin devam etmemesi ve vücudun hücrelerini yıkmaması için durum doğal haline döner.
Kazanılmış bağışıklığın hücrelerinin çalışma mekanizmalarını açıklamadan önce üç önemli terimi tanımamız gerekir. Onlar şunlardır:
Antijenler
Antijenler hücum eden mikrobun yahut yabancı cismin bazı parçalarıdır. Ya bakteri şeklinde hücrenin duvarında bulunurlar, ya da virüsün dış zarında bulunurlar. Antijenler mikrobu yahut yabancı cismi yok etmek için gerekli olan antikorları bağışıklık sistemini üretmesi için harekete geçirir yahut teşvik ederler.
Antikorlar
Antikorlar insan yahut hayvan cismini işgal eden yabancı cisimleri yok etme merhaleleri esnasında antijenlerle reaksiyona giren bağışıklık globiyolinleridir. Her antikor tamamen kendisine benzeyen ve oluşmasına sebep olduğu antijenle bağlantı kurar. Benzeşme ne kadar güçlü ise aralarındaki bağ da o kadar güçlü olur. Antikorlar en basit şekilleri ile dört birimden oluşan protein bileşiklerinden veyahut Y şeklinde oluşan ve bir tanesinin uzunluğu yaklaşık 100 nükleer asit olan hafif ve ağır peptit zincirinden oluşur. Her antikor için özel bir antijen vardır. Her antijen bir antikorla kilit ve anahtar misali başkasında olmayan özel bir şifreye göre çalışır.
 
Ağır ve hafif zincirlerin kimyasal, atomik sıralanmalarının çok çeşitli olması sebebiyle antikorların şekilleri farklı farklı olurlar. Öyle ki vücutta sayıları bir milyardan fazla antikora ulaşabilir. Ağır zincirin türüne, hacmine ve aminoasitlerin bileşimine göre beş çeşit antikor bulunur. Bu antikorlar şunlardır:
Igm, IgG, Ig.A, IgD ve IgE. Bu gruplardan en önemlisi bağışıklık glopiyolin grubudur (IgG). Zira normal insandaki antikorların yüzde yetmiş beşini oluşturur. Dokuların arasında bulunur ve plasenta aracılığı ile anneden yavrusuna geçer. Bağışıklık globiyolin grubu(Igm) ise büyük oranlarda antikorları üretmek için ilk tepkilere katılır. Sadece kanda bulunur. Büyüklüğünden ötürü plasenta aracılığıyla intikal etmez. Antikorlar insan vücudunu iki yolla işgalci canlılardan korur:
a. Doğrudan işgalciye saldırarak
b. İşgalciyi yok eden tamamlayıcı sistemi aktif hale getirerek.
Antijenin Antikorla bağlanması
Antikor bilinen dört kimyasal bağlardan birisi vasıtasıyla antijene bağlanır. Bu bağlar şunlardır: Hidrojen bağlantısı, elektrostatik bağlantı, fender wales bağlantısı ve su itici bağlantı. Antikorla yapışma bölgesinin şekli içbükey yüzey şeklindedir. Bu sebepten ötürü viral proteindeki (antijen) bitişme yerinin dışbükey şeklinde olması gerekir. Ta ki birleşme aktif bir şekilde olabilsin.
Bağışıklık hücreleri nasıl çalışır ve bağışıklık karşılık vermesi nasıl olur?
İnsan vücuduna girmeye çalışan yabancı maddelerle yüzleşmek ve savaşmak için bağışıklık sisteminin hücrelerinin değişik türleri birbirleri ile yardımlaşır ve reaksiyona girerler. Yüzleşme işlemi yutucu hücrelerin (bakteriyofajlar) yabancı maddeleri yutmaları ve onları parçalayıp hücrenin yüzeyine basit protein maddeleri şeklinde tekrar çıkartmalarıyla başlar. Yüzeye onlarla birleşen T tipi yardımcı lenfosit hücrelerine sunulmak üzere çıkarılırlar. Bu birleşmeden T tipi hücrelerin hücre katalizörleri salgılamaları sonucu doğar. Bu katalizörler değişik bağışıklık sisteminin hücrelerini aktif hale getirirler. Böylece her çeşit hücre rolüne ve görevine göre vücutta tehlikeyi uzaklaştırmaya katılır. Örneğin T tipi çözücü hücreler, öldürücü hücreler ve doğal öldürücü hücrelerden her birisi vücuttaki hücuma uğramış hücreleri ve içlerindeki yabancı maddeleri tanırlar ve yok ederler. Taneli akyuvarlar üç türleri ile (asitli, bazal, nötral) aktif hale getirildikleri zaman değişik enzimler salgılarlar. Bu enzimler bağışıklık sisteminin hücrelerini iltihap bölgesine doğru adım adım çekerler. Hücre katalizörleri B tipi lenfosit hücrelerinin aktif hale gelmesini ve onların bölünüp çoğalmalarını teşvik etmeyi ve değişik antikorları salgılamalarını sağlar. Bu değişik antikorlar yabancı maddelerle birleştiklerinde onların yutulma işlemlerini yutucu hücreler aracılığıyla kolaylaştırırlar. Yine bu antikorlar tamamlayıcı sistemin aktif hale gelmesini de sağlarlar. Bu tamamlayıcı sistem yabancı cisimlerin çözülmesini sağlar.
Şu da bahse değer bir noktadır: Her B tipi yahut T tipi lenfosit hücre yüzeyinde özel bir karşılayıcı taşır. Bu karşılayıcı lenfoside tek bir yabancı cismi tanıma imkânı verir. B tipi hücrelerde karşılayıcı (M) ve (D) tipi bağışıklık globiyolini antikorlardan oluşurlar. Öte yandan T tipi hücrelerde karşılayıcı iki peptit zincirden oluşur. Herhangi bir yabancı cismin insan vücuduna girmesi durumunda B tipi ve T tipi lenfosit hücreleri aktif hale gelirler. Bu lenfosit hücreler sadece o cisme has karşılayıcılar taşırlar. Onu tanırlar ve onunla bitişirler (şekil 7) ve bölünerek çoğalırlar ve bağışıklık hücrelerinden büyük bir ordu oluştururlar. Geriye kalan ve değişik karşılayıcılar taşıyan öteki lenfosit hücreleri ise savunma işlemine katılmazlar. Karşılayıcılarıyla uygun düşen yabancı bir cisim gelinceye kadar kalırlar. Antikorlar ve uzman hücreler kanda ve dokularda yayılır, aylarca hatta yıllarca sürebilecek uzun bir zaman buralarda kalırlar.
Bağışıklık sisteminde bilgi hücreleri
Bağışıklık sisteminin karşılık vermesi esnasında ve bağışıklık sistemi hücrelerinin çoğalması esnasında B tipi ve T tipi lenfosit hücrelerinden özel bir tür oluşur. Bu hücrelere hafıza hücreleri denir. İçerlerinde vücudu işgal eden canlı yok edildikten sonra onunla ilgili her türlü detaylı ve dakik bilgiler bu hücrelerde saklanır. B tipi hafıza lenfosit hücreleri bazı B tipi hücreler aktif hale getirildikten sonra oluşurlar. Onlar her vücutta yüzerler ve aynı antijen tarafından bir sonraki hücum durumunda tekrar uyarılıncaya kadar sakin bir şekilde dururlar. Uyarıldıklarında B tipi lenfosit hücreleri aktif hale getirirler böylece büyük oranlarda ve hızlı bir şekilde antikorlar oluştururlar. T tipi hafıza lenfosit hücreleri ise aktif hale getirilmiş T tipi hücrelerden oluşur ve her vücutta lenfatik dokuda muhafaza edilir. Vücut aynı işgalcinin hücumuna uğradığı zaman tekrar ve hızlı bir şekilde ilgili T tipi hücreler aktif hale gelirler. Onlardan büyük oranlarda ve daha hızlı bir şekilde üretilir. Tıpkı B tipi hafıza lenfosit hücrelerinde olduğu gibi. Bununla her saat vücudu işgal eden büyük miktarda küçük canlılar ve yabancı cisimlerin tehlikelerinden vücut korunur. Dölleme ve aşılama fikrinin üzerine bina edildiği temel budur.  
2. Bilimsel araştırmalar:
Nicella Sativa bitkisi kardeş bitkiler grubundandır. Bu bitkinin yaygın olan isimleri şunlardır. Çörek otu, kara küçük yuvarlak, siyah kimyon, şunis, kalacaci kaddude, ciraka, kaz, karezna. Çörek otu orta doğu ve uzak doğu ülkelerinde doğal bir ilaç olarak iki bin yıldan fazla bir süredir kullanılmaktadır. Dehahini ve arkadaşları aracılığıyla 1959 yılında çörek otu yağından nigillon (nicillon) bileşimi üretilmiştir. Çörek otunun tohumları ağırlığının yüzde 40’ı kadar sabit yağ içermektedir. Yüzde 1,4’ü ise uçucu yağlardır. 15 aminoasit içermektedir. Protein kalsiyum, demir, sodyum ve potasyum içermektedir. Bileşikleri ise şunlardır: (TQ) Thymoquinone (DTQ) dithymoquinone (THQ) thymohydroquinone ve (THY) thymol.
Dr. Kadı ve arkadaşlarının Amerika Birleşik Devletlerinde yapmış olduğu araştırmalardan önce 1986 yılına kadar çörek otunun doğal bağışıklıktaki rolü netlik kazanmamıştı. Ardından dünyanın değişik bölgelerinde bu bitki ile ilgili değişik alanlarda peşi sıra araştırmalar yapılmıştır. Ne var ki bu araştırmada bizi ilgilendiren çörek otunun bağışıklık sistemi üzerindeki etkisidir. Bizler Dr. Kadı’nın araştırmasının ve ondan sonra gelip onun araştırmalarının sonuçlarını teyit eden uygulamalı araştırmaların bir özetini sunacağız.
 
 

 
Çörek Otu ve Bağışıklık Sistemi
Dr. Ahmet el-Kadı ve arkadaşları A.B.D. de (4) çörek otunun insandaki bağışıklık sistemi üzerindeki tesiri hakkında bir araştırma yapmışlardır. Araştırma iki bölüm halinde yapılmıştır. İlkinin sonucu şudur:
Yardımcı T tipi lenfosit hücrelerinin oranı (Th) durdurucu hücrelerin (Ts) oranına göre % 55 oranında artmıştır. Doğal öldürücü hücrelerin oranında da % 30 oranında ortalama bir artış olmuştur. Araştırma diğer gönüllü bir grup üzerinde tekrar edilmiştir. Çünkü birinci araştırmada araştırma esnasında gönüllülerin büyük bir bölümü kişisel ve parasal etkileyici baskılar ve işle ilgili baskılar altında kalmışlardır. Bu tekrar bağışıklık sistemi üzerindeki baskı etkenini engellemek içindir. İkinci araştırma on sekiz sağlıklı görünümlü gönüllü üzerinde yapılmıştır. Gönüllüler iki gruba ayrılmıştır:
Bir grup çörek otunu günlük olarak iki kere 1 gr. doz halinde almışlardır. Bir grup çörek otu yerine dört hafta boyunca aktifleştirici kömür almışlardır. Çörek otu tohumları kömürünkine tamamen benzeyen kapsüllere konmuştur. Bu araştırma ile şu tespit edilmiştir: Çörek otunun, bağışıklık görevlerini güçlendirici etkisi vardır. Zira T tipi yardımcı lenfatik hücrelerin oranı durdurucu T tipi hücrelere karşı ortalama % 72 artmıştır.
 
Doğal öldürücü hücrelerin aktivitesinde ortalama % 74 oranında iyileşme olmuştur.
Diğer grupta ise durdurucu hücrelere karşı yardımcı hücrelerin oranında % 7 eksilme olmuştur. Doğal öldürücü hücrelerin aktivitesinde % 42 oranında iyileşme olmuştur. Bu durumun -kömürün, hazmedilmiş yiyecek ve içeceklerdeki zehirli kimyasalları emmesinden sonra- doğal gıdaların bağışıklığı güçlendirmede etkili olma gücünden kaynaklandığı söylenmiştir. 
Bazı modern araştırmaların sonuçları el-Kadı’nın araştırmalarının sonuçlarını teyit edici mahiyettedir. Bazıları şunlardır:
İlaç bağışıklık dergisi 1995 ağustos sayısında (10) çörek otunun insandaki kanser hücrelerini dışta belli sayıdaki üstünde yok eden lenfatik hücreler üstündeki tesiri hakkında ve çörek otunun çok çekirdekli akyuvarların fagositoz aktiviteleri üstündeki tesiri hakkında bir araştırma yayınlamıştır. Bu araştırma çörek otunun özünün belli türdeki kanser hücrelerine lenfasit hücrelerin karşılık vermesi üzerinde aktif hale getirici etkisi olduğunu ispatlamıştır. Yine bu araştırma çörek otu özünün önceki kanser hücrelerinin aynılarıyla herhangi bir aktif hale getirici madde eklemeden yerleştirildikleri zaman bazı bağışıklık araçlarının (interliyokin 3) üretimini lenfasit insan hücrelerinden üretimini arttırdığını ispatlamıştır.
Bu araştırma yine çörek otunun birinci tür interliyokin –betanın salgılanmasını arttırdığını ispatlamıştır. Bu fagositoz hücrelerinin aktifliğinde etkisi olduğu anlamına gelmektedir.
Yine ilaç bağışıklık dergisi 2000 yılının eylül ayı sayısında çörek otu yağının farelerde hücreleri büyüten virüs (sitomegalo) enfeksiyonuna karşı koruyucu etkisine dair bir araştırma yayınlamıştır. Çörek otu yağı virüslere bir karşıt (muhalif) olarak denenmiştir. Virüsün bulaşmasının erken dönemi esnasında kazanılmış bağışıklık ölçülmüştür. Bu şöyle olmuştur: Doğal öldürücü hücreler ve büyük fagositoz hücreleri ve fagositoz işlemi sınırlandırılmıştır. Daha sonra çörek otu yağı farelere verildikten sonra virüsün karaciğerde, dalakta bulaşmadan üç gün sonra virüsün büyüme oranlarında açık bir engellenme görülmüştür. Yine antikorların oranları plazmada (serum) artmıştır. Virüsün bulaşmasının üçüncü gününde öldürücü doğal hücrelerin sayılarında ve aktivitelerinde düşüş olmasına rağmen yardımcı T tipi hücrelerde artış meydana gelmiştir. Virüsün bulaşmasının onuncu gününde karaciğerde ve dalakta virüsün varlığına dair bir ortalama belirlenememiştir. Hâlbuki tahakküm grubunda açık bir şekilde virüs bulunmuştur.
Bu sonuçlar çörek otu yağının hücreleri büyüten virüslere zıt özelliğe sahip olduğunu göstermektedir. Bu, T tipi yardımcı lenfatik hücrelerin (T hücreleri+CD4) görevlerinin ve sayılarının artması, büyük fagositoz hücrelerinin artması, fagositoz işleminin aktif hale gelmesi ve gama türü interfironun üretiminin plazmada artması ile ölçülmüştür.
Avrupa kanser dergisi 1999 (12) Kasım sayısında Timokinon bileşiminin farelerde mide kanseri üzerindeki tesiri hakkında bir araştırma yayınlamıştır. Bu araştırma çörek otunun tohumlarındaki uçucu yağların midedeki kansere karşı güçlü koruyucu kimyasal bir etken sayıldığını ispatlamıştır. Bunun kaynağı olarak oksitlenmeye ve iltihaba karşı zıt etkisinin varlığı gösterilmiştir. Yine kanser zıtları araştırmaları dergisi 1998 (13) Mayıs sayısında çörek otunun özlerinin kanser urlarına (zıt) olmalarıyla ilgili bir araştırma yayınlamıştır. Araştırma timokion ve daytimokinyon bileşiklerinin insandaki değişik türlerde kanser hücrelerine yok edici etkiye sahip olduğunu ispatlamıştır.
Yine Etno ilaç dergisi, 2000 yılı (14) nisan ayı sayısında, çörek otu tohumlarından çıkartılmış itanolinin zehir ve bağışıklık etkileri ile ilgili diğer bir uygulamalı araştırma yayınlamıştır. Bu araştırma maddenin bazı kanser hücrelerinin üzerinde güçlü zehirleyici etkisi olduğunu ve hücre bağışıklığının üzerinde güçlü ve aktif hale getirici etkisi olduğunu ispatlamıştır.
Aynı dergi 1999 yılının (15) kasım ayı sayısında timokinonun farelerde fankoni ve kanser hücreleri aktifliği üzerinde etkisine dair bir araştırma yayınlamıştır. Bu araştırma çörek otunda yer alan bu bileşiğin urlara karşı açık aktivitesi olduğunu ispatlamıştır.
Şifalı Bitkiler Dergisi 1995 yılı (16) Şubat ayı sayısında sabit çörek otu yağının ve timokinon bileşiminin akyuvarlar üzerinde, iç zarlardaki yağların üst oksitlenmesi üzerinde etkisi olduğu hakkında bir araştırma yayınlamıştır. Bu araştırma ile çörek otunun ve ondan üretilenlerin bir halk ilacı olarak romatizma ve onunla ilgili iltihaplı hastalıkların tedavisinde kullanılmasının doğru olduğu ispatlanmıştır. Yine neccilon bileşiminin plazma hücrelerinden histamin salgılanmasını önleyici ortalama etkiye sahip olduğu alerji dergisi 1992 yılı (17) Mart sayısında yayınladığı araştırmada ispatlanmıştır.
Kanser dergisi 1992 yılı (18) Mart ayında çörek otunun tohumlarında urlara zıt özellikler ile ilgili bir araştırma yayınlamıştır. Araştırma susuzluğa sebep olan kanser hücreleri üzerinde gerçekleştirilmiştir.
(EAC) Ehrlich ascites rarcinoma (DLA) Daltpms Iymphonia ascites cells. (s-180) and sarcoma- 180
Çörek otunun tohumlarındaki aktif maddeler aracılığıyla denek hayvanların içerisinde bu urların büyümesi tamamen durmuştur. Tesirin etkisinin DNA’ya ulaştığı ileri düzeyde düşünülmektedir.
Etno ilaç dergisi 2002 yılı (19) şubat sayısında çörek otu yağının farelerdeki bağırsak bilharziozu enfeksiyonu sonucunda meydana gelen karaciğer sirozu üzerindeki tesiri hakkında bir araştırma yayınlamıştır. Bu araştırma bu yağın bilharzioz kurtçukları enfeksiyonu sonucunda akciğer hücrelerini yok etme karşıtı tesire sahip olduğunu ispatlamıştır. Karaciğerin enzimleri fark edilir şekilde iyileşmiştir. Kurtçukların yumurtalarıyla enfeksiyon kapma bölgeleri büyük derecede daralmıştır. Bu şu anlama gelmektedir: Çörek otu yağının bağırsak bilharzioz kurtlarıyla enfeksiyon kapmanın meydana getirdiği değişikliklere karşı etkili olmada rolü vardır. Araştırmacılar bu iyileşmenin kısmi olarak bağışıklık sistemindeki iyileşmeden ve bu yağdaki oksitlenme karşıtı etkiden kaynaklanabileceğini söylemişlerdir.
Etno ilaç dergisi Eylül ayı 1991 yılı sayısında (19) çörek otunun tohumlarındaki mikroplara karşı tesir ile ilgili bir araştırma yayınladı. Bu araştırma ile tohumların artı gram mikroplarını engelleme tesiri olduğu ispatlanmıştır. Bu mikroplar altın yuvarlak mikroplarıdır. Bunlardan tehlikeli olan tür derinin altında çörek otu özünün enjekte edilmesi ile tedavi edilerek öldürülmüştür. Değişik sayıdaki eksi gram mikroplara doğrudan tesiri vardı. Yahut bazı antikorlara yardım tesiri vardı.
Çörek otu özünde bakterilere karşı etki olduğunu destekleyen çok sayıda araştırma vardır. Özellikle artı gram mikroplarda bu söz konusudur. Bunun dışında Allah’ın izni ile bir başka makalenin tahsis edileceği değişik sayıda diğer alanlarda bunlardan başka araştırmalar da mevcuttur.
C. Konunun Mucizevî Yönü
Hz. Peygamber (s.a.v) çörek otunda her hastalığa şifa olduğunu bildirmiştir. Hadislerin tümünün ifadelerinde şifa kelimesi elif lam olmaksızın (nekre olarak, umumi ifadeyle) olumlu ifadelerle gelmiştir. Bu yüzden de geneli kapsayan nekre olarak gelmiştir. Böylece çörek otunda her hastalığa şifa payı (oranı) olduğunu söyleyebiliriz.
 
Bağışıklık sisteminin tanımlanmasından her türlü hastalığı yok etmeye tahsis edilmiş silaha sahip olan yegâne sistem olduğu ispatlanmıştır. Zira fagositoz hücreleri işgal edici mikropları yuttuktan ve onları hazmettikten sonra çözülmüş bakteri parçalarını (antijenik) yüzeyi üstüne çıkartır. Ardından mikrobun dakik (ince) bileşimini bildirmek için lenfatik hücrelere yapışır. B tipi hücreleri ve T tipi hücreleri antikorlar üretmeleri için teşvikte bulunur. Yahut T tipi uzman ve bu onları üretmeyi hızlandıran antijene has hücreleri teşvik eder. B tipi hücrelerin duvarları antikorlardan yüz bin moleküle sahiptir. Antijenin mikropta sebep olduğu özel tür ile yüksek özellikte etkileşime girer. Bu T türü hücrelerde de aynı şekildedir. Şöyle ki: Lenfatik hücrelerinin duvarlarında yer alan karşılayıcı yüzeysel proteinleri oluşturur. Bunlara hücre işaretleri denir.
T tipi hücrelerin işaretleri tümüyle antikorlara benzerler. Cisimler ve uzman T tipi hücreler mikrop antijenleriyle tam bir şekilde birleşirler ve onun işlevini ortadan kaldırır veya onu yok ederler. Böylece bu bağışıklık her vücut içinde bulunan yabancı canlıya özgü bir bağışıklıktır. Yani her hastalığa uygun ilacı bulunmaktadır. Bildiğimiz kadarıyla yeryüzünde bileşik halde yahut basit halde tüm hastalıkların sebeplerinden kurtarma imkânına sahip olan yahut iyileşmesini sağlayan ve bağışıklık sisteminin işlevini yapan bir madde şu ana kadar yoktur. Buna göre diyebiliriz ki, hakiki ve şüphe edilmeyecek şekilde her hastalığa şifa sunabilecek yegâne sistemdir. Bu, sistemin ihtiva ettiği türsel bağışıklık sistemi yahut kazanılmış bağışıklık sistemi iledir. Bu kazanılmış bağışıklık sistemi antikorlar üretme ve hastalığa sebep olan her türlü canlıya özgü öldürücü ve parçalayıcı hücre silahı oluşturma imkânına sahiptir. Bu sistem diğer sistemler gibi zarar bozukluk veya hastalığa uğrar. Tam enerjisi kapasitesi ile çalışabilir yahut sağlığına ve onu oluşturan unsurların sağlığına göre daha düşük kapasitede çalışır. Bu sistem vücutta sağlıklı afiyette olduğu sürece her türlü hastalığı yok edebilir. (hastalık kelimesi ile hastalığın kendisini yahut hastalığa sebep olanlar kastedilir)
 
Bu sistemi aktif hale getiren ve kuvvetlendiren yahut tedavi eden ve ondakileri tamir eden Allah’ın yarattığı maddeler olduğuna göre, bu maddeler bu cihazın kendisinin nitelendiği sıfatlarla nitelendirilebilirler. Dr. El-Kadı’nın araştırmasına göre çörek otu, yardımcı hücrelerin, durdurucu hücrelerin ve öldürücü doğal hücrelerin oranını -ki bütün bunlar son derece uzman ve dakik lenfatik hücreleridir- % 75 e yakın oranda yükselterek türsel bağışıklığı ve kazanılmış bağışıklığı aktif hale getirir. Yine süreli bilimsel dergilerde bu gerçekle ilgili yayınlanan araştırmalar bunu teyit eder. Şöyle ki lenfatik yardımcı hücreler ve fagositoz hücreleri iyileşmiştir ve inkrofin bileşimi artmış hücre bağışıklığı iyileşmiş ve bu iyileşme ve bağışıklık sistemindeki bu iyileşme çörek otu özünün kanser hücreleri üzerinde ve bazı virüsler üzerindeki yok edici tesirine yansımıştır ve bilharzioz kurtlarının bulaşması tesirleri de iyileşmiştir. Tüm bunları göz önünde bulundurursak şunu söyleyebiliriz ki çörek otunda her türlü hastalığa onu iyileştirmek ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için şifa bulunmaktadır. Bu bağışıklık sistemi her hastalığa şifa içeren sistemdir ve tüm hastalığa sebep olan unsurlarla etkileşimi vardır. Tüm hastalıklara şifanın tümünü yahut bir kısmını imkânına sahiptir. Hadislerde şifa kelimesinin nekre yani genele şamil bir ifade ile gelmesi de varılan bu sonucu desteklemektedir. Zira şifa derecesi bağışıklık sisteminin durumuna hastalığın türüne, sebeplerine ve merhalelerine göre geçişlilik dereceleri göstermektedir. Bununla hadiste gelmiş olan genelleme açıklanabilmekte ve hadisin önceki açıklamalarıyla uygun düşmektedir. Böylece bilimsel gerçek bu hadisi şeriflerdeki bilimsel gerçek ortaya çıkmıştır ki bu gerçeği on dört asır önce bir insanın bırakın söylemesi idrak etmesi ve anlaması bile mümkün değildir. Bunu ancak Allah tarafından gönderilmiş olan ve bilgilerini, yarattıklarının sırlarını bilen Allah tarafından elde eden bir peygamber söyleyebilir. Allah teala şu sözünde ne kadar doğru buyurmuştur. “O hevasına göre konuşmaz, o ancak kendisine vahyedilen bir vahiydir”(Necm Suresi, 53/3,4)
Önemli Uyarılar: Çörek otu metinlerinden şu anlaşılmaktadır. Çörek otunda hastalıklara şifa vardır. İnsanın onu ancak hastalığa düştüğü zaman kullanması gerekir. Sünnete taraftar olma gayretkeşliği sıhhatli insanların büyük miktarlarla çörek otunu yemeye itmemelidir. Yahut bir düzenleyici olmaksızın korunma arzusu ile yağlarını kullanmaya sebebiyet vermemelidir. Bu durum kötü sonuçlara götürebilir. Hastanın hastalığına uygun dozu bilmesi gerekir. Günlük olarak en fazla alabileceği miktarı bilmesi ve onu nasıl alacağını ve ondan en iyi faydalanma yolunu, yalnız başına mı, başka maddelerle birlikte bileşik olarak mı, öğütülmüş olarak mı, yoksa öğütülmemiş olarak mı alması gerektiğini bilmesi gerekir. Bunlar doktor gözetiminde olmalıdır.
Bu araştırmadan ve benzeri peygamber tıbbı (tıbbı nebevi) araştırmalarından, tabiplerin ve ilaç alanında çalışanların bu basit faydalı araçlar ile tedavinin kanunlaştırılması ve kurallaştırılmasında faydalanmaları gerekir.
Başlarımızı kuma gömüp bu araçların kullanımını şifalı bitkilerle tedavi uzmanı olduğunu iddia edenlere ve sıvı yağ üretimi tüccarlarına, son yıllarda olduğu gibi bırakmamak gerekir. Yine kimyasal ilaçların ücretlerinin tüm İslâm ülkelerinde üç sene sonra şu andaki fiyatlarının altı katına yükseleceğine dikkat etmemiz gerekir. Bu, dünya ticaret örgütünün bu tür ilaçları ancak yetiştiği ülkelerde üretilmesine izin veren ve onun dışında üretilmesini engelleyen (2005 yılı sonrası) düzenlemelerine göredir. Bu sebeple Müslüman araştırmacıların sağlam ilmi araştırmalarla doğrulanmış tıbbı nebevi hazinelerini çıkarmaya yönelmelerine çağırmaktayız. Yine aynı şekilde bu canlı alanda yatırım yapmaları için yatırımcıları çağırmaktayız. Müslümanların gıdada zillete düşürüldükleri gibi ilaçta da zillete düşürülme belasına düşmelerini beklememeleri için çağrıda bulunmaktayız.
Dipnotlar ve Kaynaklar
1)                 Buhari (10/121) Tıb, Karaçörek otu babı; Müslim (2215) Selam, çörek otu ile tedavi olma babı.
2)                 Fethulbari, 10/143, Hadis no:5687.
3)                 Müslim (4/1736, Hadis no: 89)
4)                 Ahmed El-Kadi ve Üsame Kandil – Karaçörek Otu Her Türlü Hastalğa Şifadır, İkinci baskı, 1421, Kur’an ve Sünnetteki İlmi İ’caz heyeti-Rabıtatü’l-alemi’l-İslâmi.
5)                 Bilim ve Teknik Dergisi, sayı:37, Muharrem 417, Dr.Halid Ebu’l-Hayr ve Dr. Fatin Zamil, Dr. Haşim Urve’nin bağışıklık sistemi ile ilgili makaleleri.
6)                 Amerikan Bilimleri Dergisi Tercümesi, (Kuveyt 1999)  
 

[1] Buhari, 10/121, Tıb, Çörek otu babı; Müslim, 2215, Selam, Çörek otuyla tedavi olma babı.
[2] Fethul Bari, 10/143, Hadis No:5687.
[3] Müslim, 4/1736, H.No:89.

 
  İÇİNDEKİLER
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  YAZARLAR
 
YAZARLAR
Ali DUMAN
Yrd.Doç.Dr
Loadtr.Com

Ali ESGİN
Yrd.Doç.Dr

Derya EĞİLMEZ
Yazar

Cengiz DUMAN
Araştırmacı-Yazar
Loadtr.Com

Mehmet BAŞAR
Gazeteci-Yazar
Loadtr.Com

SÜRELİ YAYINLAR

EKLENENLER

İsrailoğulları kavramının oluşumu üzerine

 

İMAM EBU YUSUF, HAYATI, FIKIHÇILIĞI VE ESERLERİ

 

 

KUR'AN'DA ZİKREDİLEN MEYVELER

 

İSLAM TARİHİNDE SEÇİM USULÜ

 

evli çiftlerde cinsellik

 

NÜKLEER SANTRALLER VE ÇEVRE GÜVENLİĞİ

 

“AYNA” PROGRAMI İLE DÜNYA’YI DOLAŞMAK

 

Elmalılı'nın meali veya sahipsizliğin meali

 

KUR'AN'I KERİM'E GÖRE İNSAN DAVRANIŞLARI

 

  İSLAM İLMİHALİ
İSLAM İLMİHALİ KONULARI
Loadtr.Com
İSLAM İLMİHALİ
İLMİHAL NEDİR ?
GUSÜL VE GUSLÜ GEREKTİREN HALLER
GUSLÜN FARZLARI
GUSLÜN SÜNNETLERİ
GUSÜL ETMESİ FARZ OLANLARA HARAM VEYA MEKRUH OLAN ŞEYLER
Teyemmüm nedir ?
TEYEMMÜMÜ MUBAH KILAN VE KILMAYAN BAZI HALLER
İMAMLIK VE CEMAAT
Kasten kılınmamış namazların kazası olmaz
BAYRAM NAMAZI NASIL KILINIR
CENAZE NAMAZI NASIL KILINIR
MEKRÛH VAKİTLER
NAFİLE NAMAZLAR
Kadın'a Namaz kılmak İçin Getirilen Kolaylıklar
SEHİV (Yanılma) SECDELERİ İLE İLGİLİ MESELELER
TİLÂVET SECDESİ İLE İLGİLİ MESELELER
KİMLERE ZEKÂT VERİLİR, KİMLERE VERİLMEZ?
KİMLERE ZEKÂT VERİLİR, KİMLERE VERİLMEZ?
ZEKÂTA BAĞLI OLMAYAN MALLAR
ALTIN İLE GÜMÜŞÜN ZEKÂTI
HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI
HACCIN RÜKÜNLERİ
HAC VE UMRE İLE İLGİLİ YASAKLAR
Prof.Dr. Köse: Sigara hamilelere haram
Faiz gelirleriyle işlenen hayırın sevabı var mıdır?
İSLÂM'DA MUAŞERET (GÜZEL GEÇİNME) ÂDÂBI
OJE KULLANMANIN HÜKMÜ
DİNİMİZDE KURBAN İBADETİ
Çocuğa İsim Vermek
İMAMLIK VE CEMAAT
İSLAM DİNİNDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL VE ABDEST
Fıtr Sadakası nedir, kimlere, nasıl ve ne zaman verilir?
Namaz'da cebi tek hamlede kapatın
Kurbanlık Hayvan Alımlarında Dikkat Edilecek Hususlar Nelerdir?
KURBAN KESİMİ NASIL YAPILMALIDIR?
KURBAN YÜZME VE PARÇALAMA İŞLEMLERİNDE NELER YAPILMALIDIR?
SAFA VE MERVE ARASINDA SA’Y ETMEK
RESİMLİ TEYEMMÜM TARİFİ
Çocuğa İsim Vermek
İSLAMİYET'E GÖRE ÂŞURA GÜNÜ VE AŞÛRA ORUCU
Âşûrâ günü ile ilgili bidatler
ÂŞÛRÂ GÜNÜ VE ÂŞÛRÂ ORUCUNUN MAHİYETİ
TEVRAT’A GÖRE AŞURA GÜNÜNÜN ÖNEMİ VE ÂŞURA ORUCU
  FIKIH İMAMLARI
FIKIH İMAMLARI
Ebu Hanife (İmam Azam)hayatı, eserleri ve fıkıhçılığı
İmam Şafi hayatı ve fıkıhçılığı
İmam Malik, Hayatı ve Fıkıhçılığı
İmam Ahmed b. Hanbel, Hayatı ve Fıkıhçılığı
İmam Cafer, Hayatı, Fıkıhçılığı
İmam Davud bin Ali Ez-Zahiri, Hayatı, Fıkıhçılığı
İmam Ebu Yusuf, Hayatı, Fıkıhçılığı
  KUR'AN KISSALARI
KUR’AN'I KERİM KISSALARI
RESULLER’İN TEBLİĞ MÜCADELESİNDE KAVİMLERİNİN DİRENİŞ PSİKOLOJİSİ
HZ.LUT VE HELAK OLAN KAVMİ
BURUÇ SURESİ IŞIĞINDA ASHAB-I UHDUD KISSASI
KUR’AN VE TEVRAT’A GÖRE; HZ. LUT KISSASI
HZ.SÜLEYMAN VE HÜKÜMDARLIĞI
HZ. YUNUS VE KAVMİNDEN KAÇIŞ
İSMAİL PEYGAMBER KISSASI IŞIĞINDA ÖĞÜT VE İBRETLER
HZ. HACER VE HİCRETLERİ
KURBAN HZ. İSMAİL Mİ HZ. İSHAK MI?
HZ. MUSA'NIN ALLAH İLE MÜKÂLEMESİ(KONUŞMASI)
ALİM KUL VE HZ. MUSA
HZ.HARUN VE YARDIMCI RESULLÜK
NANKÖR BİR TOPLUM ÖRNEĞİ:MEDYEN HALKI
HZ. YUSUF; ONBİR YILDIZ, AY VE GÜNEŞ
HZ.YAHYA VE ŞEHADETİ
AD KAVMİ VE HZ. HUD
YE'CÛC VE ME'CÛC
HZ. NUH VE TUFAN
SÂMİRÎ VE ALTIN BUZAĞISI NEZDİNDE ÖĞÜT VE İBRETLER KISSASI
KUR'AN'DA BAHÇE SAHİPLERİ KISSALARI
ZÜLKARNEYN KISSASI
PEYGAMBERLERDE HİCRET
SALİH PEYGAMBER VE SEMUD KAVMİ
İSMAİL PEYGAMBER KISSASI IŞIĞINDA ÖĞÜT VE İBRETLER
KISSALARDA MÜŞRİKLERİN VAHYE VE RESULE KARŞI ALDIKLARI TAVIRLAR
KUR’AN VE TEVRAT’A GÖRE HZ.İBRAHİM, HZ.İSMAİL VE HZ.HACER’İN MEKKE’YE HİCRETİ
HZ. İBRAHİM VE HZ. İSMAİL’İN KÂBE’Yİ İNŞÂ ETMESİ

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol