|
|
|
|
|
|
|
|
Hadislerin Önemi
Günümüzde hadislere itibar olunması ve hadislerle amel edilmesi konusu çoğu kereler karşımıza bir problem olarak ortaya çıkan bir konudur. Öncelikle televizyonlarda dine ve İslam’a yönelik programların yoğun olduğu dönemlerde gündeme gelen bu mesele, dini hassasiyetleri olan kişilerce de yoğunluklu olarak araştırılan bir konudur. Günümüzde hadislere karşı tutumumuz ne olmalı? Herhangi bir konuyla ilgili bir hadise rastladığımız zaman ona itibar etmeli miyiz? Hadislerin doğru ya da uydurma olduklarını nasıl ayırt edebiliriz? cinsinden sorular herkesin kafasında yer alabilmektedir. Konu hem önemli, hem de hassas bir konu olduğu için, belki uzatmak bahasına en başından ele almanın doğru olacağını sanıyorum.
Hadis nedir?
Hadis, Hz. Muhammed’in söz, fiil ve takrirlerine (onaylamalarına) denir. Yani Hz. Muhammed’in, herhangi bir fıkhi (hukuki), ameli (ibadetlere ilişkin) ya da itikadi (inançlara ilişkin) konudaki sözü, uygulaması ya da yapılan bir uygulamayı onaylaması hadis olarak değerlendirilir.
Dinimizde hadis, Kur’an-ı Kerim’den sonra ikinci kaynak olarak kabul edilir. Yani herhangi bir konu hakkında Kur’an-ı Kerim’de bir bilgi bulamıyorsak, ondan sonra hadise (ve sünnet) müracaat ederiz. Ancak müracaat ettiğimiz hadisin, Peygamberimizin gerçek uygulaması olup olmadığının ölçüsü, o söz, fiil yada takririn kitap ve akla uygunluğudur. Eğer bir hadis Peygamberimize aitse Kur’an’a ve akla aykırı olmaz. Eğer Kur’an ve akla aykırı ise hadis değildir. Temel ölçü budur.
Bilindiği gibi hadisler Kur’an-ı Kerim gibi ilk günden itibaren yazıyla kayda alınmamış, fakat insanların hafızalarında saklanmıştır. Hadislerin yazıya geçirilmesi hicretin II. Yüzyılından itibaren olmuştur. Bu iki yüz yıllık süreçte insanlar kulaktan kulağa, dilden dile hadisleri aktarmışlardır.
Kur’an’dan farklı olarak hadisler de şöyle bir problem de mevcuttur: Kur’an nazil olduğu dönemde bizzat Peygamberimiz tarafından hem yazdırılarak kayda alınmış, hem de binlerce kişi tarafından ezberlenmiştir. Hadisler ise önceleri Kur’an ile karıştırılma riskine karşın yazılması yasaklanmış, Kur’an ile karıştırılma riski ortadan kalktıktan sonra ise yazılı olan hadis metinleri kişisel kütüphanelerde yer aldığı için, genel olarak hadislerin kayda alındığı döneme kadar ulaşamayanlar olmuştur. Bir de Kur’an’ın iniş sürecinde her inen ayet insanlar tarafından ezberlenmenin yanında, Kur’an aynı zamanda temel ibadet metni olduğu için, herkese ulaştırılmıştır. Hadisler ise söylendiği zaman Peygamberimizin yanında bulunan sahabiler tarafından duyulmakla kalmıştır. Böyle olunca da her hadisi her sahabenin bilmesi imkanı kalmamıştır. Bir sahabi bildiği hadisleri, öğrencilerine aktarırken, diğer bir sahabi de bildiklerini öğrencilerine aktarmış, hadisler İslam coğrafyasının çeşitli bölgelerine dağılmıştır.
Bu arada özellikle siyasetin ön plana çıktığı dönemlerde, siyasal topluluklarının kendi siyasi düşüncelerini doğru göstermek adına hadis uydurdukları da olmuştur. Ayrıca, gerçek inanç sahibi olmadığı halde Müslüman gözüken kimselerin de hadis uydurmalarına şahit olunmuştur. Bütün bunlar hadislerin sağlam bir şekilde elenmesini gerektirmiş, hadis alimleri yüzlerce yıl hadisleri ayıklamışlardır. Buna rağmen, bütün uydurma hadislerin ayıklandığı da söylenemez.
Günümüz söz konusu olduğunda hadislerden istifade etmede temel kriter Kur’an ve akıl olmasının yanında, 15 asırlık İslam bilgi birikimi de bize yol gösterici olmaktadır. Hadisçiler ve fıkıhçılar hadisleri ayıklamışlar. Kullanılma zorunluluğu olanları belirlemişlerdir.
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|