İslâm'da İLMİN FAZİLETLERİ
Bu başlık altında, merhum Taşköprüzade Ahmed Efendi (1495-1561) tarafından Arapça olarak yazılan ve oğlu Taşköprüzade Kemaleddin Muhammed Efendi tarafından Osmanlıcaya çevrilen Mevzû`atu’l-`Ulûm adlı eserinde “İlmin faziletleri” başlığı altında vermiş olduğu bilgileri aynen nakletmeyi uygun görüyoruz Bu nakli Taşköprüzâde’nin asıl metnini sadece günümüz harflerine çevirerek asıl metin içinde vereceğiz, sadeleştirmesini ise dipnotda yapacağız.
“Bundan sonra Allah Te`âlâ’nın “Allah, melekler ve adalette sebat eden ilim adamları şahitlik etmiştir ki, O’ndan başka ilah yoktur...”sözüdür ki allah’ın kitabında bulunan delillerdendir. Şimdi bak ki Yüce Allah zikredilen bu şahitliği ne şekilde zik etmiştir. Öncelikle kendisiyle başlayıp ikinci olarak melekleri ve üçüncü olarak alimleri zikr etmiştir. Ve yine Kur’an-ı Kerîm’de yer almıştır ki “.. kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yüceltsin...” Peygamberin amcasının oğlu İbn Abbas (R.A) bu ayet hakkında buyurmuştur ki : alimler için diğer insanların üzerinde yediyüz derece vardır. Her derecenin arası beşyüz yıllık mesafedir. Ve yine Hak Te`âlâ buyurmuşdur : “De ki hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”Şimdi ilime ve ilim ehline bu şeref ve bu asil yüce makam yeterli değil midir li Yüce Allah onlar hakkında ayetler indirmiş olsun.
BEYİT
Ve men kane hakun lehu mâdihen Fehakkun `ale’n-nâsi en yemduhûhu
TERCÜMESİ
Bir kişinin madihi kim ola Hak Halk ânı meth etmege olur ehak
Bundan sonra haberlerde mevcut olan delillerdendir ki Nebi (A.S.) şöyle buyurmuştur : “Alimler nebilerin varisleridir."bilinmektedir ki peygamberlik derecesi derecelerin en mükemmeli ve mertebelerin en faziletlisidir. O dereceye mirasçı olmanın üzerinde bir derece olmadığı zeka ve firaset sahiplerince bilinmektedir.
Ve yine Hz. Muhammed buyurmuşdur ki : “Peygamberlik derecesine insanların en yakını ilim sahipleri ve cihad ehilleridir. İlim sahiplerine gelince onlar peygamberlerin insanları götürmek istedikleri yere yol göstericilik yaparlar. Cihat ehline gelince kılıçlarıyla peygamberlerin getirdiklerini korumaya çalışırlar.” Yani insanlardan peygamberlik derecesine en yakın olanlar din alimleri ile Allah yolunda cihad edenlerdir. Zira alimler halkı peygamberlerin götürdükleri şeri`ata öncülük ve peygamberlerin sünnete uymaya teşvik ve yol göstericilik yaparlar. Cihad ehli de peygamber ve nebilerin bir yolda götürdükleri şeri`at ve hükümlere uygun kılıçları ile cihad ve savaş ve düşmöandan geri durmayıp karşı gelenlerdir. Ve yine Nebi (A.S.) buyurmuşdur ki “Kıyamet günü alimlerin mürekkebi şehitlerin kanıyla ölçülür.” Yani Kıyamet günü alimlerin kelemlerinden akan mürekkeb amel terazisinde şehitlerin ve cihat ehlinin kanıyla ölçülür. Ve yine Hz. Peygamber (S.A.S.) buyurmuşdur : “Kıyamet günü üç gruba şefaat olunur : Peygamberler sonra alimler sonra şehitler.” [ Yani kıyamet günü üç zümre Allah tarafından saadete ve şefaata mazhar olurlar. Öncelikle Peygamberler ikinci olarak ihtirama layık alimler ve üçüncü olarak yüce makam sahibi şehitler. İmdi ne büyük mertebe ve orta dereceki peygamberlik değeri ve şehitlik ayarında olsun.
Ve yine Hz. Peygamber (S.A.S.) buyurmuşdur : “Allah kıyamet günü insanları tekrar diriltir sonra alimleri diriltir ve sonra onlara Ey alimler topluluğu ben ilmimi sizi bildiğim için ortaya koydım ve ilmimi size azab etmek için ortaya koymadım şimdi (cennete) gidiniz sizi affettim.” Yani Yüce Allah kıyamet gününde kullarını diriltir önce İslâm ehlinden avamları onlardan sonra da alimler topluluğunu diriltir. Ondan sonra buyurur ki Ey alimler topluluğu! Ben ilmimi sizin kalplerinizde sizi bildiğim için ortaya çıkardım. Ve ben siz de ilmimi size azab etmek için ortaya çıkarmadım. Şimdi gidin ve kendilerinden razı olunanların yerine girin ki ben sizi gerçekten affettim.
Ve yine Nebî (A.S.) buyurmuşdur : “Kim Allah rızasından başka maksatla ilim taleb ederse o ilim Allah rızası için oluncaya kadar dünyadan çıkamaz. Kim Allah rızası için ilim isterse o gündüzlerini oruçla gecelerini namazla geçiren kimse gibidir. Bir kimse kendisindeki ilimden bir babı bir kimseye öğretirse o, onun için Ebu Kubeys dağı kadar altını Allah yolunda infak etmiş sevabı kazandırır.” Yani bir kimse ilim talebini Allah rızasını yapmayıp makam, mal ya da bunların benzeri durumlar için istese o kimsenin niyeti halis olarak Allah rızası oluncaya kadar dünyadan çıkamaz. Ve bir kisme ilmi Allah rızası için istese ömrünün bütün günlerini oruçlu ve gecelerini namazlı oalrak geçirmiş kimse gibi olur. Ve bir kimsenin öğrettiği bir bab o kimseye Ebu Kubeys Dağı tamamen dinar olup Allah yolunda o kimse infak eylemiş gibi olur.
Asârda (sahebe ve diğer büyüklerin sözlerinde) ortaya çıkmıştır ki Hz. Ali (K.V.) şöyle buyurmuşdur : İlim yedi yönden maldan daha faziletlidir. Birincisi, ilim peygamberlerin mirası, mal firavunların mirasıdır. İkincisi ilim dapıtmakla eksikliğe uğramaz, ama mal eksilir. Üçüncüsü mal bir koruyucuya muhtactır, ilim muhtac değildir. Belki sahibini koruyup isyan ve kötülüklerden korur. Dördüncüsü mal sahibi ölse malını dünyada bırakıp gider, ilim sahibi ölse ilmi onunla kabre girer. Beşincisi mal hem mü’mine hem kâfire nasib olabilir, ilim mü’minden başkasına nasib olmaz. Altıncısı bütün halk din işlerinde alime muhtaçtır, ama mal sahibine kimse muhtaç olmaz. Yedincisi ilim sahibini sırat köprüsünden geçerken destekler, ahirette de diriltilir, mal ise sahibinin sırat köprüsünden geçmesine engel olur. Ve bir düşünür demiştir ki : “Kalp ölüdür, yaşaması ilimledir. Ve ilim de ölüdür, yaşamsı isteyenledir. İsteyenen etkisi zayıftır, kuvveti medreseler ve tartışmalar iledir. Ve medreselerden sonra da perdelerde kapalıdır, ortaya çıkışı tartışmalar iledir. Her ne ki tartışmalarla ortaya çıkmıuş olsun yine önü kapalıdır, başarılı değildir, başarısı bildiğiyle amel etmektedir. Şimdi o zamanki ilim ile amel evlenmiş ve ikisinin arasında ülfet ve birlik gerçekleşmiş olduğunda aralarında yakınlaşma olup hemen neticesi mülk başlangıcı yokluk olur.
Ebu’l-Esved demiştir ki : “İlimden yüce ve şerefli ve ondan başka sınırsızlığa maya ve kıymetli eşya yoktur.
Ve Hz. İbn Abbas buyurmuşlardır ki : Hz süleyman b. Davud (A.S.) ilim, mal ve mül karasında muhayyer bırakıldı kendisi ilmi tercih etti. Ve Yüce Allah onun bereketine ilim ile birlikte mal ve mülkü de ona verdi. Ve yine buyurmuşdur ki : Bir gecenin bazı sattllerinde ilim düşünmek tamamını uyanık geçirmekden daha sevimlidir. Ve buna uygun sözler Hz. Ebû Hüreyre ve Ahmed b. Hanbel’den de rivayet edilmiştir. Hz. İmam-ı Şâfi`î buyurmuşdur ki : İlmin bir şerefi herkesin ilimden küçük bir şeye dahi bağlansa sevinçli ve mesut olması ve kalbinin sevinçle dolmasıdır. Ve bir kimse ki ilimden yasaklansa daima hüzünlü olur.
Ahnef’den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir : İlim ile desteklenip kuvvetlendirilmeyen her izzetin sonu elbette zillettir. Ve yine Hz. Ali (K.V.) şöyle buyurmuşdur : Alim olanlar oruçlu, daima namaz kılan, cihad eden ve daima ibadet edenlerden daha üstündür. Ve her ne zaman bir alim ölse İslâm kalesinde bir delik açılır ki onu o alimin halefi olandan başkası örtemez. Bazı düşünürlerden nakledilmiştir ki her ne zaman bir alim ölse denizde balıklar gökte kuşlar feryad ederler. Ve alimin kendisi kaybolsa dahi bahsi kesilmez daima vardır.
Merhum Taşköprüzâde’den yapmış olduğumuz bu alıntı, İslâm'da ilmin değerini göstermeye yönelik olarak hazırlanmış ve kitap, sünnet, hadis ve diğer sahabe büyükleri ile alimlerin ilme değer verme konusundaki yaklaşımlarını toplayan güzel bir örnek olarak kabul edilebilir. He ne kadar bu metinde geçen bütün rivayetlerin sıhhatinin ne olduğu konusu tartışmalı olsa da ve hatta bazı görüşleri günümüzde geçerlilik arzetmese bile gerçekten ilme ve alime İslâm'da verilen değeri göstermesi bakımından güzeldir.
Günümüzde bazı görüşlerinin geçerliliği noktasında hiç şüphesiz en dikkat çeken nokta Hz. Ali’den nakledilen ilim ve mal arası mukayesede beşinci maddedir. Burada Hz. Ali “Mal mü’min kafir herkese nasib olur, ilim ise mü’minden başkasına nasib olmaz” demektedir. Bu rivayetin sıhhatinin burada araştıracak değiliz ancak bu görüşün doğru olmadığı söylenebilir. Belki bu görüş çalışan mü’min biçiminde ele alınsa doğrulanabilirse de çalışma konusunda insan olan herkesin -mü’min kafir ayırt etmeksizin- eşit olduğu ortadadır. Dolayısıyla bu görüşün doğr olmadığını söylemek daha uygun olacaktır. Zira günümüz dünyasının gelmiş olduğu noktada ilim sadece mü’minlere nasib olur teorisinin doğrulanma imkanı yoktur. Aksini iddia edenler imanlarını tartışmaya açmış olurlar ki, şu durumda ilimde ilerlermiş batı medeniyetinin mü’minler olduğunu söylemek demektir. Bunun doğruluğunu hiç kimse kabul etmez. Şu halde ilimin kime nasib olacağı noktasında “çalışan” cevabını verilmesi kaçınılmazdır. İlim çalışandan başkasına nasib olmaz ve bu noktada inancın rolü çok fazla değildir.
DİPNOTLAR
-
-
Taşköprüzâde Ahmed Efendi, Mevzû`âtu’l-`Ulûm, çev. Taşköprüzade Kemalüddin Muhammed Efendi, Ahmet Cevdet Tab`ı, İkdam Matbaası, Darüsaade, İstanbul, 1313, I.27-30.
-
Al-i İmran, (3), 18. Ayetin meâli şöyledir : “Allah, melekler ve adalette sebat eden ilim adamları şahitlik etmiştir ki, O’ndan başka ilah yoktur...”
-
Mücadele, (58), 11. Ayetin meali şöyledir : “.. kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yüceltsin...”
-
Zümer, (39), 9. Ayetin meali şöyledir : “De ki hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”.
-
Hadis
-
Hadis
-
Hadis
-
Hadis
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ