Diyanet İşleri Başkanlığı 1989 yılından beri her sene Nisan ayı içerisinde “Kutlu Doğum” ismiyle Hz. Muhammed’in doğumu kutlamaları gerçekleştirmektedir. Bu münasebetle ben de bu haftaki yazımda Hz. Muhammed’i bütün yönleriyle tanıtmayı amaçlamaktayım. Elbette Hz. Muhammed gibi yüce bir şahsiyetin kısa bir köşe yazısında bütün yönleriyle ele alınması mümkün değildir. Bu nedenle bir yazı dizisi olarak yazmayı amaçladığım bu dizide ilk olarak Hz. Muhammed’in BEŞER olduğu konusu üzerinde duracağım.
Bilindiği gibi Hz. Muhammed, Allah’ın en son dini olan İslam’ın ve en son kitabı olan Kur’an-ı Kerim’in kendisine gönderildiği insan olmak bakımından bir peygamberdir. Ancak o, peygamber olmadan önce bir insandır, beşerdir. Bir anası, bir babası vardır. Bir ailesi, kabilesi vardır. Eşi, çocukları, akrabaları, kavmi vardır. O da diğer insanlar gibi yer, içer, uyur, evlenir, çeşitli maddi sorunlarla yüzyüze gelir, kısaca o da hepimiz gibi bir beşerdir, bir insandır ve bir kuldur.
Hz. Peygamberin beşer olması, dolayısıyla kul olması İslam açısından çok önemli bir husustur. Nitekim İslam Hz. Muhammed’in beşer ve kul olduğu vurgusunu, peygamber olduğu gerçeğinin önüne almakta ve İslam’ın beş temel şartının başında gelen kelime-i şehadette ortaya koymaktadır. Kelime-i Şehadet ki: “Eşdehü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu”. Anlamı: “Şahitlik ederim ki allah’tan başka ilah yoktur ve yine şahitlik ederim ki Hz. Muhammed Allah’ın KULU ve Resulüdür”.
Hz. Muhammed’in bir beşer, bir kul olması, onun Hıristiyanların Hz. İsa’ya yaptıkları gibi Tanrılaştırılmasının önüne geçen bir engeldir. Bu yüzden olacak müslümanlar hiçbir zaman Peygamberlerini Tanrılaştırma eğilimi içerisinde olmamışlar, onun kul olduğunu hiçbir zaman unutmamışlardır.