Değerli okurlarım, hatırlayacaksınız, Mevlit Kandilinde “Beşer Olarak Hz. Muhammed” başlıklı yazımda, Hz. Muhammed’i bütün yönleriyle bir yazıda anlatmanın imkansızlığına işaret etmiş ve bir dizi yazı şeklinde Peyamberimizi tanıtmaya devam edeceğimi söylemiştim. O yazının bir devamı niteliğinde olmak üzere bu hafta Nebi, yani Peygamber olarak Hz. Muhammed’i anlatmayı düşünüyorum.
Kelime-i Şehadet, ki bir insanın Müslüman olduğunu gösteren ilk işarettir, iki temel inanç ilkesini barındırır: Birincisi Allah’tan başka ilah olmadığı inancı, diğeri de Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu (ilk yazımızda işaret etmiştik) ve elçisi / resulü olduğu inancı. Bu iki inanç ilkesini ikrar ve tasdik eden kişiye de Müslüman denilir.
Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu olması vurgusu, onun bir beşer olduğuna, yani ilah olmadığına işaret ettiği gibi; Elçi olması vurgusu, onun diğer insanlar gibi sıradan bir insan değil, Allah’ın vahyini alarak insanlara tebliğ etmekle mükellef olduğuna işaret eder.
Kur’an-ı Kerim’de geçtiği üzere Allah çeşitli zamanlarda, her kavime elçiler göndermiştir. Nitekim bu gerçek Kur’an’da “Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz” (İsra, 17/15) şeklinde ifade edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de tamamının ismi geçmese de 124 bin civarında Peygamberin gelip geçtiği, çeşitli kaynaklarca bildirilmektedir. Fakat bu elçilerin tamamının görev, yetki ve sorumuluk açısından aynı düzeyde olduğu sanılmamalıdır. Gerçi Kur’an’da Bakara suresinde: “Allah’ın peygamberlerinden hiç birisini ayırt etmeyiz” (Bakara, 2/285) şeklinde bir ayet varsa da bu ayette kastedilen ayırt etmekten maksat, inanç bakımından bir ayırt etmedir. Zira ilgili ayet “Amernerrsulü” olarak bildiğimiz kısımda yer alır ve öncesi ve sonrasıyla birlikte ele alındığında anlamı biz hiç birini ayırt etmeksizin bütün peygamberlere iman ederiz anlamına gelmektedir. Fakat risalet açısından peygamberler arasında çeşitli farklar vardır. Mesela her peygambere kitap verilmiş değildir. Kitap verilen peygamber dört tanedir: Hz. Musa, Hz. Davut, Hz. İsa ve Hz. Muhammed. Bu sebeple bu peygamberlere Ulu’l-Azm (Azamet sahibi) peygamberler denilir. Bazı peygamberlere Suhuf denilen sahifeler gönderilmiştir. Fakat çoğu peygambere ne suhuf ne de kitap gönderilmiş sadece, şifahi olarak ilahi tebliği insanlara bildirmeleri emri verilmiştir. Bu da göstermektedir ki bütün elçiler aynı değildir. Bir de peygamberler arasında Nebi ve Resul şeklinde bir ayırım vardır. Biz burada peygamberlikle ilgili bu teferruat üzerinde durmayacağız. Geniş bilgi edinmek isteyenler akadi ve ilmihal kitaplarında bu konuyla ilgili teferruatı araştırabilirler. Bizim üzerinde durmayı amaçladığımız konu, Hz. Muhammed’in Peygamberliği ile diğer peygamberlerin peygamberliği arasındaki farktır.
Kur’an ve ondan önceki Tevrat ve İncil incelendiğinde kitap gönderilen peygamberlerin, kitap gönderilmeyenlerden farklı oldukları vurgusu görülür. Fakat, Mesela Tevrat’ın gönderildiği Hz. Musa’ya iman eden Yahudiler, ondan sonra gelen peygamberleri kabul etmezler, zaten kabul etselerdi Yahudi değil, kabul ettikleri peygamberin tebliğine uyan kimseler olurlardı. Aynı şekilde Hıristiyanlar da Hz. Musa’yı kabul etmelerine rağmen, Hz. İsa’dan sonra gelen son peygamber, bizim peygamberimiz Hz. Muhammed’i kabul etmezler. Zaten kabul etseler, Hıristiyan değil Müslüman olurlardı. Biz Müslümanlar ise hem Hz. Musa’yı, hem Hz. İsa’yı peygamber olarak kabul ederiz. Fakat onların getirmiş oldukları iman ve amel esaslarının, bizim peygambeimizin getirdiği iman ve amel esaslarından sonra hükmünün kaldırılmış olduğuna inanırız. Bu nedenle o dinlerin peygamberlerine inanmakla birlikte, onların dinine mensup olarak değil, Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği dine mensup olarak Müslüman ismiyle anılırız.
Bizim peygamberimizin diğer peygamberlerden farklı yönlerine gelince: Hz. Muhammed son peygamberdir, artık ondan sonra peygamber gelmeyecektir. Fakat bundan çok daha önemli bir fark vardır ki, insanlar genellikle bu farkı düşünmezler. Bizim peygamberimiz BÜTÜN İNSANLIĞA GÖNDERİLMİŞ TEK PEYGAMBERDİR. Tekrar ediyorum: Hz. Muhammed’den başka bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamber daha yoktur. Ne Hz. Musa, ne Hz. İsa, ne Hz. İbrahim ve ne diğer peygamberler bütün insanlığa değil, sadece kendi kavimlerine gönderilmiş peygamblerdir. Halbuki Hz. Muhammed, sadece Arap kavmine değil bütün insanlığa gönderilmiştir. İşte Peygamberimiz ile diğer peygamberler arasındaki en büyük fark budur. İşte bu sebeple EVRENSEL OLAN TEK DİN İSLAM’dır. Dolayısıyla İslam’ın diğer semavi dinler olan Yahudilik ve hıristiyanlıkla mukayese kabul etmez yönü burasıdır. O dinler İsrailoğullarına gönderilmiş dinlerdir. Fakat İslam insanoğluna gönderilmiş dindir.
Kur’an’da “Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter” (Nisa, 4/79) buyurularak Peygamberimizin bütün insanlara gönderildiği açıkça bildirilirken; Hz. Musa (Müzemmil, 73/15) ve İsa’nın (Maide, 5/72) ve diğer peygamberlerin kavimlerine gönderilmiş oldukları da açıkça bildirilmektedir.
Fakat Hz. Muhammed, bütün insanlığa gönderilmiş en son elçi olarak, vahiy almanın ve aldığı vahyi tebliğ etmenin dışında insanüstü bir varlık değildir, tıpkı Hz. İsa’nın da Allah’ın oğlu olmadığı gibi. Peygamberimiz bir hadisinde insanüstü bir varlık olmadığına şöyle işaret eder: “Ben de sizin gibi bir beşerim. Size dininizle ilgili bir şey söylediğimde onu alın, dünyanızla ilgili bir şey söylediğimde ise ben de sizin gibi bir insanım”.
Bu konu üzerinde biraz fazlaca durmamın gerekçesi, dinler arası diyalog söylemcisi Ilımlı İslam taraftarlarının kimi zaman peygamberimizi yok sayarak, “Hıristiyanlarla amentüde aynı olduğumuz” söylemlerini dillerine dolamalarıdır. Biz Hıristiyanlarla amentü, yani inanç esaslarında bir bir olamayız. Çünkü onlar Teslis inancına (baba-oğul-ruhulkuds) sahiptir. Bir ise Tevhid inancına (Bir ve Tek olan ,eşsiz, doğmamış doğurulmamış bir Allah inancına) sahibiz. Onlar Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğuna inanırlar, biz ise Allah’ın hiçbir beşere izafe edilemeyceğine inanırız. Onlar bizim peygambeimizi kabul etmezler. Halbuki bizim Müslüman olabilmemizin şartı Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve resulü olduğu inancını ikrar etmemizdir.
Peygambersiz bir İslam oluşturmayı düşünen Ilımlı İslamcılar, ne yazık ki bu konuda haddi aşmaktadırlar. Allah kitabında “Kim Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa, 4/80) buyurmaktadır ki, bu, peygambersiz bir İslam’ın olamayacağını gösterir. O nedenle bu kardeşlerimizi, kanaatlerini bir daha gözden geçirmeye ve bu aşırı söylemlerinden vazgeçmeey davet ediyorum.
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ