|
|
|
|
|
|
|
|
İmam Maturidi Kimdir?
İmam Maturidi Türk’tür. İmam Maturidi, Maveraünnehir’deki kadim Türk kenti Semerkant şehrinin Matürid köyünde doğmuştur. Doğum tarihi konusunda net bilgi bulunmamakla birlikte, tarihçileri onun ölüm tarihinde ittifak ederler. Buna göre vefat tarihi 944 yılıdır. Doğduğu köyün bir Türk köyü olduğu bilinmesine rağmen, Türk’e hiç bir başarıyı layık görmeyenler ve “Araplaşmayı Müslüman olmak zannedenler”, bu başarılı alimin Türklüğünü bile inkara yeltenirler. Tıpkı İmam Ebu Hanife’nin, tıpkı Selahaddin Eyyubi’nin Türklüğünü inkar ettikleri gibi. İmam Maturidi’nin Türklüğünü inkar etmekte o kadar ileri gitmişlerdir ki, döneminde ve ondan sonraki dönemlerde İslam dünyasında çok geniş bir alanda fikirleri kabul görmesine rağmen, Türk’ten ve Türklükten rahatsız olanlar onu sürekli yok saymışlar ve unutturmaya çalışmışlardır. “Mensupları tarafından alemü’l-Hüdâ (Hidayet sancağı), İmamü-l Hüda (Hidayet önderi), İmamü-l Mütekellimin (Kelamcıların lideri) gibi lakaplarla anılmasına ve çevresinde çok ün yapıp sevilmesine rağmen ne tuhaftır ki pek çok tabakat ve mezhep tarihi kitaplarında isminden bahsedilmemiştir.”[4] Ama güneş balçıkla sıvanamadığı için bunda başarılı olamamışlardır. Onun soyundan gelen ve inancını benimseyen bir lider olan Atatürk, kurduğu devletin inanç sistemi olarak onun aydınlık düşüncesini seçmiştir. İmam Maturidi, büyük Türk alimi İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin görüşlerini benimseyip,onun yolunu izlemiştir. Bir Kelamcı olarak onun düşüncelerini kendisine temel almıştır. Ebu Hanife’nin bu konuyla ilgisi ise şöyle izah edilmektedir:
“Ebû Hanife, Ehl–i Sünnet fakîhleri içinde ilk mütekellim (Kelamcı) olandır (Beyadî, 19). O, daha çok Hanefi Mezhebi'nin kendisine isnad edildiği büyük fıkıhçı olarak şöhret bulmuşsa da, İslâm itikad esaslarının şerh ve tedvinini esas alan hareketler de İmam’a çok şey borçludur. Ebû Hanife, fukaha arasında, akıl yürütmenin prensiplerini ve usûlünü benimseyen ve onları iman esasları ve dinî hükümler üzerinde çalışmak üzere tatbik eden ilk kelâmcıdır. Onun ve takipçilerinin, rey ve kıyas ehli olarak adlandırılmasının sebebi budur” (Şerif, 1:281). Ebû Hanife, Kelâm ve Fıkıh’ta öyle bir yere sahiptir ki, Mu’tezile, Mürcie ve Ehl–i Sünnet’in her biri, İmam’ın kendilerinden olduğunu iddia etmişlerdir.”[5]
Görüldüğü üzere, inancından taviz vermediği için dönemin yöneticileri tarafından zindanda şehit edilen İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin görüşleri, onun çizgisinde yürüyen İmam Maturidi tarafından sistemleştirilmiş ve bütün bir İslam dünyasının görüşüne sunulmuştur. İslam dünyasının çok geniş bir kesimi de bu görüşü benimsemiştir.
“İmam el-Matüridî tahsilindeki ilmi silsile itibariyle İmam-i Azam Ebu Hanife’nin görüşlerine ve onun mezhebine uyarak nakil yanında akla da büyük önem veren tutumunu benimsemiştir. Gerek Semerkant’ta ve gerekse civarında muhtelif fırka ve mezhep ricaliyle giriştiği münazara ve mücadelelerde büyük başarılar elde etmiştir.” [6]
İmam Maturidi’nin Akla Verdiği Önem:
Maturidi, yaşadığı dönemde en büyük mücadeleyi, akıllarını kullanmaktan vazgeçip, sadece nakille yol gitmeyi savunanlara karşı vermiştir. Mücadelesinde çok büyük aşama kaydedip, İslam dünyasının çok geniş bir kesiminde yorumları ve değerlendirmeleri dikkate alınan bir insan olmuştur. Ona bu yolu açan, aklın aydınlığına olan inancı olmuştur. Allah’ın insanlara verdiği en önemli nimet olan aklı yok saymak, insanları hayvan veya bir robot mesabesinde görmektir. Nitekim insanları hayvanlardan ayıran en önemli özellik Allah tarafından kendisine ihsan edilen akıldır. Bu tartışmalardan bin yıl sonra bugün bile, bir kısım Müslümanların, Allah’ın kendilerine bahşettiği aklı iptal ederek, başkalarının akılları ile yaşıyor olmaları gerçekten çok üzücü bir durumdur. Müslümanların çektikleri pek çok sıkıntının temelinde de bu sorun yatmaktadır.
İmam Maturidi akıl konusunda şöyle der:
“Matüridî, Tevilatü'l-Kur'an ve Kitabü't-Tevhid isimli eserlerinde aklî tefekkür ve istidlâli müdafaa eder; vahyin aklî delil getirmesini mutlaka gerekli görür. Akıl şaşar veya doğruyu bulamaz korkusuyla, sadece nakle dayanmayı gerekli gören fukaha ve hadisçilere karşı çıkar ve şöyle der:"İnsana aklını kullanmaktan vazgeçmeyi telkin eden, şeytanî vesveseden başka bir şey değildir. Çünkü şeytan, kişiyi aklının semeresinden alıkoyar, iyi fırsatlara nail olmak ve istediğini elde etmek için güvencelerini sarsar. Aklı kullanarak eşyayı düşünmek, onun prensip ve sonuçlarından gizli olanları bilmek içindir. Sonra bunlarda, eşyanın hâdis olduğuna ve bunları yaratanın varlığına, nefislerini şehvetlerine uymaktan alıkoyanlar için deliller vardır. Bilinsin ki, aklı kullanmaya engel olan, şeytanın vesvesesi ve işidir" (Kitabu't-Tevhid s. 136).”[7]
Maturidi Düşüncede Kulların İrade Özgürlüğü
İmam Maturidinin düşüncesinde irade özgürlüğüne yaklaşım şu şekildedir: Bir külli irade vardır ve bu Allah’ın iradesidir. Bir de kulların kendilerinde, karşılaştıkları her konuda karar verirken kullandıkları, Allah’ın kendilerine vermiş olduğu cüz-i irade vardır. İnsanlar bu cüz-i iradeyi kullanarak eylemlerine karar verirler. Böylece, Allah’ın kullarını denemesi gerçekleşmiş olur. Bir tercih yapma konusunda insan, iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı, güzeli-çirkini ayırabilme yeteneğine sahip olarak yaratılmıştır. Bu yeteneğin temelinde akıl vardır. İnsanlara, elçiler aracılığı ile de yapması ve yapmaması gerekenler bildirilmiştir. Bundan sonrası insanın kendi ile baş başa kalmasıdır ki,bu noktada insanoğlu Allah’ın kendisine vermiş olduğu cüz-i iradeyi kullanır. Böylece Allah kulunu denemiş(imtihan etmiş) olur. İnsanın kullandığı cüz-i iradeyi yok saymak demek, insanın yaptığı kötü ve yanlış eylemlerden Allah’ı sorumlu tutmak anlamına gelir. İşte, Eşari düşünce ile, Maturidi düşünce arasındaki paralelliği bozan en önemli kırılma noktası bu noktadır. Eşari düşünce, insanların yaptıkları her türlü eylemin, Allah’ın iradesiyle(yaratmasıyla) olduğunu söyler. Maturidi düşünce ise, Allah’ın insanlara akıl verdiğini, insanların, akıllarını kullanarak, olaylar karşısında kendi özgür iradeleriyle bir tercih yaptıklarını, dolaysıyla da yaptıkları tercihten dolayı sorumlu olduklarını, işte Allah’ın kullarını imtihan etmesinin de bu şekilde gerçekleştiğini söyler.
İmam Maturidi’nin bu konudaki düşünceleri, “Tevhid” adlı eserinde şöyle izah edilmektedir:
“…Maturidi iradeyi fiil ile birlikte mütalaa etmekte olduğundan, fiillerinde kişinin kendisinin serbest olduğu şuurunda bulunmasını hür iradesinin var olduğu sonucunda, delil olarak kullanmaktadır. (et-Tevhid, 225, 226; Te’vilat, vr. 231a.)”[8]
“…Allah teala insanları yaratırken onlara iyi ile kötüyü birbirinden ayırd etme gücü de vermiştir. Alken güzel ile çirkini ayırd edebilecek, iyi ve kötü davranışları fark edebilecek güç ve bilgiye sahip olarak yaratılan bu insanların yaratılmasındaki gaye de onları denemektir… Allah tarafından, insanlara bazı şeylerden nefret eden ve bazılarına meyleden tabiatlar verilmiş ve onlara, nefret ettiklerinin bazen sonuçları itibarıyla güzel olduğu, meylettiklerinin de yine bazen sonuç itibarıyla kötü olduğu, akıllarına hitab edilerek, gösterilmiştir. Sonra sonucu iyi olan ve fakat tabiatlarına hoş gelmeyen şeyleri benimseyebilecek, tabiatlarına iyi, güzel geldiği halde sonucu iyi olmayan şeylere karşı koyabilecek kabiliyet de verilmiştir…. İmam el-Maturidi, insanın yaradılışı ve tabiatı konusunda yaptığı bu girişten sonra insanların tabi tutuldukları bu imtihanda eşit şartlar altında bırakıldıklarını, iyi ve kötünün onlara beyan edildiğini ifade etmektedir…(et-Tevhid, 221)”[9]
İmam Maturidi, İnsanların özgür iradelerini kullanmaları hakkında yukarıdaki açıklamaları yaparken, insan iradesinin, bilgisi dışında olmadığını da vurgular. Ve bu fiil-bilgi ilişkisini şöyle açıklar:
“Maturidi fiillerde insan düşüncesinin ulaşamadığı ve akılların değerlendiremediği durumların bulunduğunu ileri sürmektedir. (et-Tevhid. S.229) Maturidi’ye göre insan aklının, fiillerdeki bazı gaye ve maksatlara ulaşabildiği mümkün olabilirse de, fiillerin her yönünü ve ulaşacakları neticeleri bütün detayları ile bilmesi imkansızdır. Zaten insanlığa peygamberler gönderilmesinin sebeplerinden birisi de, insanların kavrayamayacakları, veya herkesin kavrayamayacağı, yanlışa düşeceği hususları onlara bildirmek olduğu da, Maturidi tarafından söz konusu edilmektedir. (et-Tevhid. S.229)”[10]
İmam Maturidi’nin Eserleri:
Maturidi’nin altmıştan fazla eser ortaya koyduğu bilinmekle beraber, bugüne kadar tespit edilebilen ve adları bilinen eserleri aşağıda sıralanmıştır. Bütün İslam dünyasını etkileyen bu büyük alimin bizlere bıraktığı tüm eserlerinin ortaya çıkarılması ve insanlığın bilgisine sunulabilmesi için, yeni yetişen nesiller içinden çıkacak ciddi araştırmacılara ihtiyaç vardır. Bu konuda en büyük sorumluluk da ilahiyatçı hocalara düşmektedir.
“Maturidi’nin kelam, cedel ve fırkalar hakkındaki eserleri:
a–Kitab et–Tevhid
b-Risale fi’l’akaid
c-Şeru’l-fıkı’l-ekber
d- Redd–i Evâili’l–Edile li’l-Ka’bi
f- Reddu’l–Usûli’l–Hamse li’l-Bahili
g- Reddu Kitabi’l–İmam li ba’di’r–revafıd
h-er-Redd ‘ale’l-karamita
ı-Reddü kitabi’l-Ka’bi fi va’idi’l-füssak
j-Beyanü vehmi’l-Mu’tezile
k- Kitab el–makalât
l-Kitabu tefsiri’l-esma’ ve’s-sıfat
Maturidi’nin usule dair eserleri:
a-Me’ahizü’ş-şerai fi usuli’l-fıkh
b-el-Cedel fi usuli’l-fıkh
c-edüDürer fi usuli’d-din
d-el-Usul
Maturidi’nin tefsir ve Kur’an ilimlerine dair eserleri:
a-Te’vilatü’l-Kur’an
b-Risale fi ma la yecuzü’l-vakfu aleyhi fi’l-Kur’an
Maturidi’nin vasaya ve münacata dair eseri:
a-Vasaya ve münacat
kaynak
http://www.turkforum.net/showthread.php?t=732738 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
| |