Geçenlerde Kur’an-ı Kerimi karıştırırken bir kavrama rastladım. Farizatun kavramı. Arapça f-r-d kökünden türetilen bu kelimeyi hepimiz biliriz. Farz kelimesi de bu kökten türetilmiştir. Biz genelde farz denildiği zaman, Müslüman bir bireyin dini bakımdan yapması zorunlu davranışları anlarız. Aslında bu terim Hanefi ıstılahına göre böyledir. Fakat diğer mezheplerde bu kavram yoktur. Daha doğrusu bu anlamıyla yoktur. Onlar farz kelimesi yerine vacip kelimesini kullanırlar ve aynı manayı kastederler.
Farz kelimesi Türkçeye de girmiştir. Mesela farz etmek dediğimiz zaman, sanmak, onun gibi kabul etmek anlamını veririz kelimeye. Aynı şekilde farzu mahal denildiğinde misal olarak, mesela demektir.
Tabi bir İslam Hukukçusu için kelimenin anlamı Hanefilerin anladığı şekilde, bir müslümanın yapması zorunlu dini davranışları anlaşılır. Ben de Kur’an’ı okurken bu kelimeye rastladığımda bu anlamı vererek okudum tabi ki. Fakat anlam oturmadı. Kelime Bakara suresi 236. ayette geçiyor. Mealini yazıyorum. Fariza kelimesinin anlamını da koyu yazacağım ve italik yapacağım ki siz okurlar hangisi olduğunu anlasın: “Nikahtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız, bunda size bir günah yoktur”. Burada kelime “tayin etmeden” anlamına geliyor. Bir sonraki ayette de yani Bakara 237. ayette de aynı anlama gelmek üzere kullanılmış. Aynı kelime Kur’an’da Nisa suresinde ve Tevbe suresinde de birkaç kez tekrarlanıyor. Fakat Nisa suresinde yine aynı anlama gelirken; Tevbe suresi 60. ayette bildiğimiz anlamda kullanılıyor. Ayetin meali şöyle: “Sadakalar (zekatlar) Allah’tan bir farz olarak ancak yoksullara, düşkünlere, zekat memurlarına, gönlü İslam’a ısındırılacak olanlara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışanlara ve yolculara mahsustur”.
Aynı kelimenin Kur’an’da birkaç farklı anlamda kullanılması insanı yanıltıcı olabilir. Fakat aslında bizi yanılgıya sevk eden, kelimelerin, sonraki yüzyıllarda kazanmış oldukları kavramsal anlamlarıdır. Biz kavramlaşmış haliyle kelimeleri öğrendiğimiz için, başka anlama gelebileceği ihtimalini hep ihmal ederiz.
Bu tür bir şey teyemmüm kelimesi için de geçerlidir. Teyemmüm denilince akla toprakla alınan abdest gelmektedir. Halbuki Kur’an’da kelime böyle bir anlam taşımaz. Kelimenin anlamı yönelmektir ve Maide suresi 6. ayette “eğer temiz su bulamazsanız toprağa yönelin” buyrulmaktadır. Fakat kelime toprakla abdest almak şeklinde kavramlaştığı için hep aklımıza teyemmüm denildiğinde bu anlam gelmektedir.
Demek ki, Kur’an okurken dikkat edilmesi gereken önemli hususlardan biri kelimelerin kavramlaşmış anlamlarını değil, Kur’an’ın nazil olduğu dönemdeki anlamlarını bilerek okumaktır.
Bu ufak nüansı yazmamın sebebine gelince; Özellikle müsteşriklerin yazmış olduğu İslam Ansiklopedisini okurken şöyle şeylerle karşılaşırsınız. Bu ansiklopediye madde yazanlar çok ince ayrıntıları bile tartışırlar. Mesela Muhammed maddesini okursanız, orada peygamberin 571 yılında değil, 570 yılında doğduğunun iddia edildiğini görürsünüz. Ne var bunda denilebilir. İster Miladi 570 ister 571 yılında doğmuş olsun ne fark eder denilebilir. Bu bizim açımızdan böyle olmakla birlikte. Aynı maddenin yazarı bu iddiasının ardından şunu söyler: “Demek ki Fil hadisesi gerçekleştiğinde Hz. Muhammed hayattaydı ve gözleriyle bu hadiseye şahit oldu”. İşte mesele burada, en ufak ayrıntılara bile dikkat etmeni amacı, İslam alimleri tarafından geliştirilen teorileri çürütebilmek. Yazar bu iddiasıyla, İslam alimlerinin Peygamber doğmadan evvel meydana gelmiş bir hadiseden haber verdiği için Kur’an’ın gaybtan haber verme mucizesini ileri sürerlerken, peygamber fil hadisesini gördü, gaybdan haber verme yok bu tamamen sizin uydurmanız şeklinde bir karşı tez geliştirilebilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’i okurken, ondan anlamlar çıkarmaya çalışırken dikkat etmemiz gereken önemli noktalardan biridir bu kelimeleri anlamlandırmak. Çünkü, kelimelerin kavramlaşmış oldukları anlamlarla okunması ile, nazil olduğu dönemdeki anlamlarıyla anlamlandırılması arasında çok büyük farklar görülebilir.
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ