KUR’AN’DA RAMAZAN ORUCU
Kur’an’da pek çok kavram yer almaktadır. Bunlardan bir kısmı ibadetlerle ilişkili olduğu için biz onları biliriz. Bu yazımızın konusu olan oruç kavramını ele aldığımızda, ki Kur’an’da Arapça kökeni olan savm ve sıyam şeklinde geçmektedir, oruç denildiğinde kelimenin çağrışımı aklımıza gelir ve “Ramazan ayında, tan yerinin ağarmasından güneşin batışına kadar yeme, içme ve cinsi münasebetten uzak durma” anlamını hatırlarız. Acaba bu kelime Kur’an’da kaç yerde geçmektedir? Hangi surelerde, hangi anlamda geçmektedir? sorularını düşünmeyiz. Halbuki savm ve sıyam kelimeleri, yukarıda tanımını verdiğimiz anlamda din’de bir ibadete karşılık olan bir kavram olmasına rağmen, her zaman ramazanda tuttuğumuz oruca karşılık ve farz olan oruç anlamında kullanılmamıştır.
Biz bu yazımızda Kur’an’da farz olan ramazan orucu anlamındaki savm ve sıyam kelimelerini ele alacağız. Şimdi Kur’an’da savm ve sıyam kelimelerinin, yani oruç kelimesinin geçtiği yerleri inceleyelim.
1. “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz” (Bakara, 2/183).
Kur’an’da oruç (sıyam) kelimesinin geçtiği ilk yer bu ayettir. Bu ayetten anlaşıldığına göre oruç, sadece Müslümanlara farz kılınmış olan bir ibadet değildir. İslâm’dan önceki semavi dinlerde de orucun var olduğunun delili bu ayettir.
2. “Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır” (Bakara, 2/84).
Bir önceki ayetin peşinden gelen bu ayette, orucun belirli günlerde farz olduğu beyan edilmiş ve orucun şartlarıyla ilgili bazı açıklamalarda bulunulmuştur. Bunlardan biri, hasta ve yolcu olanların farz olan ramazan orucunu tutmayıp, başka günlerde tutmadıkları gün sayısınca kaza edebilecekleri hükmüdür. Ayrıca, oruç tutmak konusunda sıkıntıya düşebilecek daimi hastalığa yakalanmış, oruç tutamayacak kadar yaşlı olanların ramazan orucunu hiç tutmayabilecekleri, ancak oruç tutmadıkları günler yerine fidye olarak bir fakiri doyuracak kadar para verebilecekleri hükmü de bu ayetten anlaşılmaktadır. Ancak ayetin sonundaki vurgu, önceden bildirilen ruhsatları kullanmak yerine oruç tutmanın çok daha büyük değeri olduğunu vurgulayarak adeta, Müslümanlar için oruç tutmanın ne kadar büyük bir ibadet olduğunu göstermektedir. Bu vurguyla denilmek istenen, hasta da olsanız, seferde de olsanız, hatta oruç tutamayacak kadar hasta ve yaşlı da olsanız, oruç tutmak, orucu kazaya bırakıp sonra kaza etmekten ve fidye vermekten çok daha fazla faydalıdır.
Burada fidye konusu üzerinde bir miktar durmak isterim. Bazıları, bu ayetteki fidye hükmünden hareketle, dileyen kimselerin oruç tutmak yerine fidye verebileceklerini ileri sürmektedirler. Bu iddianın anlamı, zengin olanın oruç tutmaya ihtiyacı olmaması demektir. Yani eğer paranız varsa, ücretini verir, orucu tutmazsınız demektir bu. Bu ise İslâm’ın temel öğretilerine tamamen aykırı bir tutumdur. Bu anlayış oruçtan beklenen hikmetleri göz ardı etmek ve orucu bir ibadet olmaktan çıkarmak sonucuna yol açar.
3. “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir” (Bakara, 2/185).
Bu ayet, orucun ramazan ayında farz olduğuna delalet etmektedir. Ayetin başında Ramazan ayının, Kur’an’ın indirildiği ay olduğu için, mübarek bir ay olduğu bildirildikten hemen sonra, kim ramazana ulaşırsa oruç tutsun emri verilmektedir. Bu ayetin hükmü gereğince, Ramazan ayında oruç tutmak Müslümanlar üzerine farzdır. Ayetin devamında Ramazan ayı geldiğinde hasta olanların veya yolcu olanların oruçlarını tutmayabilecekleri ve daha sonraki günlerde tutmadıkları sayıda gün oruçlarını kaza edebilecekleri hükmü tekrarlanmaktadır. Bu hükmün veriliş gerekçesi de Allah’ın kullarına kolaylık dilemesi olarak beyan edilmektedir.
4. “Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar” (Bakara, 2/187).
Bu ayet, orucun İslâm’dan önceki dinlerdeki durumunu ve Müslümanlara için nasıl kolaylaştırıldığını göstermektedir. Bu ayetten İslâm’dan önceki dinlerde ramazan ayı içerisinde eşlerle cinsi münasebette bulunmanın yasak olduğunu anlıyoruz. Buna karşılık Müslümanlar için ramazan ayı içerisinde, iftar edildikten sonra, eşlerle cinsel ilişkiye girmek helal kılınarak, kolaylaştırmaya gidildiği de bu ayetten anlaşılmaktadır. Ayetin devamında oruca başlama vakti olarak ufuk çizgisinde gök ile yerin birleştiği noktada hasıl olan ışık ölçü olarak verilmiştir. Yine bu ayette itikaf’ın hükmü de yer almaktadır. İtikaf, bir Müslüman’ın ramazan boyunca, oruçlarını mescitte tutması demektir. Bu ayetle itikaftaki bir Müslüman için eşiyle cinsel münasebet haram kılınmıştır.
Bu dört ayet, Kur’an’da ramazan orucu ile ilgili olan ayetlerdir. Bu ayetlerin dışında orucu konu alan bir çok ayet daha vardır. Daha sonraki yazılarımızda Kur’an’da oruç konusunu ele alacağız.
06.09.2008 / Cumartesi