Kardeşler Giyim  
 
  ÂŞÛRÂ GÜNÜ VE ÂŞÛRÂ ORUCUNUN MAHİYETİ 26.04.2024 03:09 (UTC)
   
 
ÂŞÛRÂ GÜNÜ VE ÂŞÛRÂ ORUCUNUN MAHİYETİ 

            
Giriş
 
             Günümüz İslam toplumlarında ibadetlerin anlamlarında değişmeler olduğu gözlemlenmektedir. Bu anlamlarındaki azalma ibadetlerin asıl manalarına katılan yeni ilavelerden kaynaklanmaktadır. Elimde bulunan bir cemaate ait takvim yaprağının 17 Ocak 2007 Perşembe günkü yaprağı arkasında yazılı olan bilgiler de bunun tipik bir örneğidir.
Şöyle demektedir bu takvim yaprağı arkasında” Muharrem ayının onuncu (Âşûrâ) gününü; bir gün önce yahut bir gün sonraki günü ile birlikte oruç tutmak sünnettir. Yalnız Âşûrâ günü oruç tutmak tenzihen mekruhtur.” Kaş yapayım derken göz çıkarmak buna denir herhalde!.. Âşûrâ gününün anlamına aykırı bu yorum ardından aynı takvim markasının, 18 ocak 2007 Cuma günkü yaprağı arkasında yer alan bilgiler daha da ilginç!..
“O gün, eve ufak tefek erzak alınırsa, bir sene boyunca evde bereket olur. “
“En az on Müslüman’a birer selam veya bir Müslüman’a on selam verilir. Fakir fukara sevindirilir.”
“O gün gusledenler, bir sene ufak-tefek hastalık görmezler.” 
“Öğle ile ikindi arasında 4 rekât namaz kılınır. Beher rek’atte 1 Fatiha, 50 İhlâs-ı Şerif okunur.”
“Namazdan sonra: 70 istiğfar-ı Şerif, 70 Salevat-ı Şerif, 70 defa da “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l aliyyil-azim” denilir.
           Bu örnekten anlaşılacağı gibi, Âşûrâ gününün tarifinden başlayarak, ibadetine de ilaveler yaparak, Âşûrâ günü ve orucu; peygamber dönemi inancından başka bir hale getirilmiştir. Âşûrâ gününe ait yeni yeni ibadet şekilleri ihdas edilmiştir.
           Bu yüzden bu yazımızda, Âşûrâ günü ve o güne mahsus bir ibadet olan Âşûrâ orucu hakkında kaynaklarımızda yer alan bilgiler üzerinde incelemelerde bulunacağız. Sahih olan bilgilere ulaşmaya çalışacağız.
 
İslâmiyet’te Âşûrâ orucu
 
“Aşr Arapça’da “on” demektir.” [1] “Âşûrayı on sayısı ile ilgili olan aşr ve âşir veya develerin güdülmesiyle ilgili ışr kökünden türemiş Arapça bir kelime kabul edenler olduğu gibi, bu dilde “faula” vezninin bulunmadığını ileri sürerek İbraniceden geldiğini söyleyenlerde vardır.”[2]
“el-Aşur” Aşure günü, Arabî aylardan muharrem’in onuncu günü, dokuzuncu gününe de denir.”[3]
Âşûrâ günü ile ilgili bilgi birikimimiz hadis külliyatında yer alan rivayetlerden kaynaklandığı malumdur. Âşûrâ günü ile ilgili yeterli bilgiyi ancak onunla ilgili hadis nakillerini inceleyerek, Hz. Peygamberin tutumunu anlamaya çalışarak idrak etmek mümkündür. Şimdi Âşûrâ ile ilgili hadisleri dercedelim.
Hz. Peygamberin ve sahabesinin Âşûrâ günü ile ilgili oruç tutma nedenlerini araştırdığımızda iki sebep olduğunu görmekteyiz.
1- Cahiliye devrinde Arapların, Kâbe’nin örtüldüğü gün olması hasebiyle bu günde oruç tuttuklarını, bu yüzden geçmişte o gün oruç tutması dolayısıyla Hz. Peygamber’in bu alışkanlığını devam ettirerek Âşûrâ gününde oruç tutmaya devam ettiği... “Âişe radiyallahu anhâ’dan:”O(Âşûrâ), Kâbe’nin örtüldüğü gündür. Allah resulü sallallahu aleyhi vesellem, Cahiliyet devrinde o günde oruç tutardı, Kureyş de cahiliyet devrinde o gün oruç tutardı.” [4]
Bu hadise göre Hz. Peygamber, peygamber seçilmezden evvel de Âşûrâ günü oruç tutardı. Peygamber olduktan sonra da bu oruca devam etti. Peygamberimizin bu orucu tutma sebebi; Kâbe’nin her türlü bakım ve hizmetini yapan Kureyş kabilesinden olması sebebiyle, Kureyş’lilerin Âşûrâ gününe denk gelen Kâbe’nin örtüsünün değiştirilmesi uygulaması yapılırken bu günün önemine izafeten oruç tutan tüm Kureyş’liler gibi o da oruç tutmaktaydı.
İbnu Hacer, Kureyş’in tuttuğu bu orucun kökeni hakkında şöyle bir kanaate varmıştır: “Kureyş, Âşûrâ orucunu tutmada geçmiş şeriata –mesela Hz. İbrahim’in şeriatına- dayanmış olabilir. Resulullahın orucu da onlara muvafakat icabı olabilir. Nitekim Hac da böyle olmuştur. Veya bu hayırlı bir amel olması sebebiyle, Allah o gün oruç tutmasına izin vermiş olabilir.” [5]
Hz. peygamberin resul seçilmeden ve seçildikten sonra da devam ettiği bu oruç köken olarak Kâbe’nin kurucusu olan Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’den beri devam ede geldiği muhakkaktır. İslam gelmezden ve geldikten sonra; Kâbe’nin her yıl örtüsünün değiştirilmesine izafeten Kureyş’lilerin tuttuğu Âşûrâ orucu tamamen gelenekselleşmiş bir oruç olduğu anlaşılmaktadır. Mekkelilerin çoğunluğunun bu orucu bilmediği veya tutmadığı da varsayılmaktadır.
Hz. Peygamberin de Bi’set’ten önce Hanif’lere uyduğu rivayetlerini temel alacak olursak; Hz. peygamberin Âşûrâ orucu, cahiliye müşriklerinin aksine tamamıyla Hz. İbrahim’e ve Hz. İsmail’e uymak amacı güttüğü muhakkaktır. Bi’set’ten sonra da İslam’ın ruhuna uygun olan ve cahiliye döneminde de Hac menasiklerinin de uygulandığını hatırlatırsak; Kureyş’in geleneksel Âşûrâ orucunun da resulullah tarafından, Hz. İbrahim ve İsmail geleneği olarak devam ettirilmesinin çok normal bir tavır olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir.
2- Yahudilerin oruç tuttuğu bir gün olması dolayısıyla Hz. Peygamberin ve sahabesinin de bu günde oruç tuttuğu..
“İbn Abbas radiyallahu anh’dan: Allah resulü sallallahu aleyhi vesellem, Medine’ye geldiğinde Yahudilerin Âşûrâ günü oruç tuttuklarını gördü ve sordu: “Bu nedir?” Cevap verdiler: “Bu Salih bir gündür; çünkü o günde Allah, Musa ile İsrailoğullarını düşmanlarından kurtarmıştır da (Musa) o günde oruç tutmuştur. “ Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ben Musa’ya sizden daha yakınım.” Sonra kendisi o günü oruç tutmuştur; (ashabına da) o günde oruç tutmalarını emretmiştir. ( Buhari, Müslim ve Ebu Davud)” [6]
Hz. peygamber Medine’ye hicretinden sonra Yahudiler ile ve onların dini ve kültürel adetleri ile karşılaştı. İşte Yahudilerin Âşûrâ günü oruç tutma ibadetini böylece öğrendi. Ancak peygamberin Mekke’den ve Bi’set’ten önceden beri uyguladığı bu orucun onlarda da olmasının sebebini araştırdığını anlamaktayız. Yahudilerin de Kureyş’liler gibi Âşûrâ gününde oruç tutmalarını hoş karşılayan Hz. peygamber derhal onlara uyar. Şimdi bu aşama da Yahudilerin Âşûrâ orucunun kökenini anlamamız gerekmektedir. Ki resulullahın onlara bu hususta uyma kararını yeterince algılayabilelim.
 
Tevrat’ta Âşûrâ günü
 
Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta yer alan ifadelerde; Allah’ın, Musa ve Harun’un, İsrailoğullarını Mısır’daki Firavun zulmünden kurtarmak için denizi yarıp Mısır’dan çıkardığı günü, kutsal bir gün, Bayram ilan ettiğini görmekteyiz. İbranice Pesah adı verilen, Hamursuz bayramı, Mısır'daki kölelikten kurtuluşun anısına her yıl sekiz gün olarak kutlanır. Mısır'dan çıkış çok acele, ansızın ve apar topar olduğundan, Yahudiler kendileri için hazırladıkları ekmeklerin hamurlarının mayalanmasını beklemeden pişirirler. Bu yüzden Yahudiler, bu bayramda mayalı hiçbir ürün yemez. Pesah, Hamursuz bayramı boyunca, mayasız hamurdan yapılmış matsa adındaki ekmeği yerler. Tevrat’ta, Âşûrâ günü ile ilgili olarak şunlar geçmektedir:
"Aşağıdakiler sizin için sürekli bir yasa olacak: Yedinci ayın onuncu günü benliğinizi yeneceksiniz. Gerek İsrailliler'den, gerekse aranızda yaşayan yabancılardan hiç kimse çalışmayacak.
“Çünkü o gün, Kâhin Harun sizi pak kılmak için günahlarınızı bağışlatacaktır. RAB'bin huzurunda bütün günahlarınızdan arınacaksınız.”
“O gün Şabat'tır, sizin için dinlenme günüdür. Benliğinizi yeneceksiniz. Bu sürekli bir yasadır.”
"Bu sizin için sürekli bir yasadır: İsrail halkının bütün günahlarını yılda bir kez bağışlatmak için verildi." Ve Harun RAB'bin Musa'ya buyurduğu gibi yaptı. “[7]
            Tevrat’ın Levililer kitabında bir başka bölümde Âşûrâ günü ile ilgili olarak şunlar ifade edilmektedir.
“RAB Musa'ya şöyle dedi:
"Yedinci ayın onuncu günü günahların bağışlanma günüdür. Kutsal bir toplantı düzenleyeceksiniz. Benliğinizi yenecek, RAB için yakılan sunu sunacaksınız.”
“Hiç iş yapmayacaksınız. Yaşadığınız her yerde kuşaklar boyunca sürekli yasa olacak bu.”
“O gün sizin için Şabat, dinlenme günü olacak. Benliğinizi yeneceksiniz. Ayın dokuzuncu günü, akşamdan ertesi akşama kadar Şabat'ı kutlayacaksınız.” [8] 
            “Hz. Nuh zamanından beri bütün Samî dinlerde makbul sayılan Âşûrâ gününde oruç tutmak Yahudilere farz kılınmıştı. Onlar, yedinci ayları olan Tişrin’in onuncu gününe rastlayan Âşûrâyı bayram telakki ederek bir takım merasimler icra eder ve bir yıllık günahlardan temizlenmek üzere oruç tutarlardı.” [9] 
            Mısır’daki Firavun zulmünden kurtulan İsrailoğullarına, kurtuldukları bu gün anısına saygı gösterip bu günü her yıl anmaları için bayram ilan eden Allah; İsrailoğullarına, bunda sürekli olmaları uyarısında bulunmuştur.  
           Medine’ye gelen Hz. peygamber daha önce devam ettiği bu gündeki orucun Yahudi ahkâmında da uygulandığını duyduğunda bu orucu pekiştirmek için Vakit geçirmeden hem kendi tuttuğu hem de Ensar ve Muhacirine emrettiğini görmekteyiz.
“Seleme bin el-Ekva radiyallahu anh’dan: Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, Eslem’den bir adama emretti: “Haydi halka ilan et! Kim yemişse günün kalan kısmını oruçla geçirsin. Kim yememişse orucuna da devam etsin. Çünkü bu gün,  Âşûrâ günüdür.” (Buhari, Müslim ve Nesai)” [10] 
            Hz. peygamberden rivayet olunan bu hadiste, resulullahın vakit geçirmeden Âşûrâ orucunu uygulamaya geçirdiğini anlamaktayız. Bu hadisten anlaşılacağı üzere; Muhacirinden Âşûrâ orucu tutanların oruçlarına devam etmelerini emrederken; Mekke’de tutulan Âşûrâ orucundan bîhaber olan Ensar’ın da, resulullah’tan haber aldıkları andan itibaren bu orucu tutmaya başlamalarını emretmiştir. Yani bu seneki Âşûrâ orucunun vakti geçti, gelecek seneye tutarız, dememiştir. Ensar’ın böyle bir oruç ile ilgileri bulunmadığı için oruç tutulma emri kendilerine ulaştığı andan itibaren oruca başlamalarını emreden Hz. peygamber, Muhacirin için ise; Mekke’de tuttukları Âşûrâ orucunu, Yahudilerin de tuttuğunu görerek bırakmamaları için oruçlarına devam etmelerini istediği anlaşılmaktadır.
            Nitekim sahabeden özellikle Muhacirinden geldiğini zannettiğimiz bazı sorulara Hz. peygamber şöyle cevap vermektedir: “İbn Abbas radiyallahu anh’dan: Allah resulü sallallahu aleyhi vesellem, Âşûrâ günü oruç tutup; o gün oruç tutulmasını emr edince dediler ki: “ Ey Allah’ın resulü! Bu Yahudi ve Hıristiyanların saygı gösterdiği bir gündür.” Şöyle buyurdu: “ Gelecek sene inşallah dokuzuncu günü oruç tutarım.” Fakat gelecek sene gelmeden Allah resulü sallallahu aleyhi vesellem vefat etti. “ (Müslim ve Ebu Davud)” [11]
            Hz. peygamber sahabeden gelen Âşûrâ orucu ile ilgili bu takva’ya dayanan çekincelere hak vermiştir. Hz. peygamber mühim olanın, Hz. Musa ve Hz. Harun’un İsrailoğullarını Firavundan kurtulmalarını sağladıklarında tuttukları bu oruca istinaden Âşûrâ orucunu uygulamaları olduğunu fakat Yahudilerin, bize uydunuz gibi Müslümanları hafife almalarına karşı, bir önceki veya sonraki gün de oruç tutarak, onların bu tutumlarına karşı bir değişiklik yapabileceklerini belirtmiştir. Nitekim kendi de bir sene sonraki Âşûrâ orucuna bir gün evvel başlama isteğini bu yüzden ifade ettiği kanaatindeyiz.
           Hz. peygamber bilindiği gibi kendisine ilgili ayetler inmezden evvel, Ehl-i Kitab’ın uygulamalarından bazılarını tatbik tatbik etmiştir. Kıble’nin Kudüs olması, abdest ve gusül, recm v.s gibi değişik uygulamaların, haklarında ayetler inmeden Hz. peygamber tarafından hem kendisi tarafından uyguladığı hem de sahabesine emrettiği malumdur.
            
           Hadislerde ve İslam kültüründeki Âşûrâ orucunun kaynağına dair diğer rivayetler
 
           Hadis külliyatında Âşûrâ orucunun dayanağına dair bazı rivayetlerin olduğunu da gözlemlemekteyiz. “ Teberânî, Mu’cem’ul –Kebîr’de metruk bir râvi kanalıyla Abdülazîz bin Saîd’den, o da babasından mürsel olarak – Osman b. Matar’a göre adı geçen sahabedir-: Allah resulü sallallahu aleyhi vesellem buyurdu: “....Allah, Nuh Aleyhisselam’ı Receb ayında gemiye bindirmiştir. O, o ay oruç tutmuştur ve halka da oruç tutmalarını emretmiştir. Gemi onları tam yedi ay taşımış, nihayet Âşûrâ günü Cudî dağına durmuştur. Nuh, beraberinde olanlar, hatta vahşi hayvanlar bile Âşûrâ günü Allah’a şükretmek için oruç tutmuşlardır. İsrailoğullarına deniz ikiye, Âşûrâ günü bölünmüştür. Âşûrâ günü Allah, Âdem’in tövbesini kabul etmiştir. Yunus’un şehrindeki insanların tövbesini de Âşûrâ günü kabul etmiştir. İbrahim de o gün doğmuştur.”[12] Bazı kitaplarda Hz. peygamberin “Mekke’den Medine’ye hicret ettiği gün olarak tavsif ederler”[13]
           Günümüze kadar gelen bu tip rivayetlerin sıhhatinde şüphe bulunduğu bir gerçektir. ”Bunları ilmen doğrulama imkânı olmadığı gibi bir kısmının yanlışlığı da ortadadır.“ [14] Tevrat metinlerine göre Nuh peygamberin gemisi yedinci ayın on yedinci günü dağa oturduğu anlatılmaktadır. “Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat Dağları'na oturdu.”[15] “Mesela Hz. peygamber’in Medine’ye hicreti 10 Muharrem’de değil 12 Rebîülevvel’de gerçekleşmiştir.“ [16]
       Âşûrâ günü ile ilgili olarak Kureyş’lilerin, Kâbe’nin örtüsünü değiştirdiği güne ve İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışları olan denizin yarıldığı güne izafe edilenler haricindeki     rivayetler bir “İsrailiyat” ya da bu güne atfedilen doğru olmayan yakıştırmalar olduğu anlaşılmaktadır.
 
            Ramazan orucu ve Âşûrâ orucu
 
Medine’ye “hicret’in ikinci yılında, Ramazan’da oruç tutmakla ilgili bu emir (Bakara 183. ayet) nazil oldu.”[17]“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”[18]
 Hz. Peygamber, İslam dininin ibadeti olarak emredilen Ramazan orucundan sonra sahabeyi, Âşûrâ orucu ile ilgili olarak serbest bırakmıştır. “Âişe radiyallahu anhâ’dan:”Ramazan orucu gelmeden, önce Âşûrâ orucu tutulurdu. Ramazan orucu nazil olduktan sonra o günü isteyen tuttu, isteyen tutmadı.” (Nesâi hariç altı hadis imamı)”[19]
Ancak Hz. peygamberin kendisinin ölünceye kadar bu oruca devam ettiği sabittir. Bu hususta daha evvel değindiğimiz Müslim ve Ebu Davud’da yer alan hadiste, Âşûrâ orucu ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Gelecek sene inşallah dokuzuncu günü oruç tutarım.” Fakat gelecek sene gelmeden Allah resulü sallallahu aleyhi vesellem vefat etti. “ (Müslim ve Ebu Davud)”[20] Bu hadise istinaden, Hz. peygamber ölümünden bir yıl evvelsine kadar bu orucu tutmuş ve Âşûrâ orucunu asla terk etmemiştir.
 
Âşûrâ günü ile ilgili bidatler
                                              
           Âşûrâ gününün Hz. peygamberin tatbikatına binaen fıkhen “Vacip” “Sünnet” addedilerek günümüze kadar uygulana gelmiştir. Ancak Âşûrâ gününün bazı “İsrailiyat” veya doğru olmayan diğer yakıştırmalar yüzünden; peygamber döneminden daha kutsal bir gün haline getirildiğini görmekteyiz. Hz. peygamber uygulaması olarak; -buna ister vacip ister sünnet adı verelim- sadece oruç tutulması gerekirken, peygamber devrinde olmayan bazı yeni ibadet uygulamaların da devreye girdiğini, işin ilginci bu ibadetlerin oruç tutmaktan daha evlâ hale getirildiğini görmekteyiz.
“Âşûrâda oruç tutmanın fazileti konusunda sahih hadislerin bulunmasına karşın o gün yıkanmak, gözlere sürme çekmek, süslenmek, kına yakmak, bayramlaşmak, hububat karışımı aş (Âşûre) pişirmek, sadaka vermek, mescitleri ziyaret etmek, kurban kesmek gibi fiiller hakkında sahih bir rivayete rastlanmamıştır. Hadis olduğu öne sürülen metinlerin birçoğunun gerçekte hadis olmayıp Cahiliye adetlerine ve Yahudi geleneklerine dayanması kuvvetle muhtemeldir. Zira bu adetleri Resulullah’ın ve ashabının yaptığına dair herhangi bir kayıt yoktur.” [21]
 
            Sonuç
 
           Âşûrâ orucu, peygamber efendimiz devrinden önce Mekke’de cahiliye Arapları arasında da, bilhassa Kâbe’nin bakım ve diğer hizmetlerini deruhte eden Kureyş kabilesinde meşhur olan bir oruçtur.
Yahudiler Mısır’dan denizin yarılarak Firavun zulmünden kurtuldukları Âşûrâ gününün anısına oruç tutarlardı.
Hz. peygamber, Mekke’de peygamberlikten evvel Hanif olarak Kâbe’nin örtüsünün değiştirildiği her yıl Kureyş’lilerin tuttuğu Âşûrâ orucunu, o da tutardı. Peygamberlikten sonra da buna devam etmiştir.
Medine’ye hicretten sonra Yahudilerinde Âşûrâ günü oruç tuttuklarını öğrenince; Mekke’de Hz. İbrahim ve Hz. İsmail anısına tuttuğu bu orucu Medine’de Hz. Musa’nın ve Hz. Harun’un anısına tutmaya devam eder. Mekke’de belki de Kureyşlilerden başkasının tutmadığı Âşûrâ günü orucunu; Medine’de Ensar’a da emrederek, Âşûrâ günü orucu tutan; Hz. Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Musa ve Hz. Harun peygamberlere inanan Yahudilerle de aynı çizgide olduğunu göstermek istemiştir.
Âşûrâ orucu tutulması, tutulmamasından evladır. Hz. Peygamber ölene kadar bu orucu devam ettirmiştir. Bu yüzden tutulması mezhepler açısından fıkhen; “Vacip” ve “Sünnet-i Müekkede” hükmünde görülmüştür.
Âşûrâ günü Hz. peygamber öncesi resullerin ve Hz. peygamberin uyguladığı gibi sadece oruç tutulması yeterlidir. Bunun haricinde Âşûrâ gününe dair oluşturulan yeni inançlarla birlikte deruhte edilen ibadet şekilleri, bidattir. Âşûrâ gününün, ifrat derecesinde abartılması, onun tarihsel anlam ve önemini gölgelemektedir.
 
Cengiz DUMAN
Araştırmacı-Yazar
 
Dipnotlar    


[1] T.D.V İslam ansiklopedisi; , Âşûrâ maddesi; İstanbul, 1996; c.4; s.24
[2] A.g.e; c.4; s.24
[3] Arapça-Türkçe Büyük Lûgat; Bayrak matbaası; Ankara, 1981; c.3; s.379
[4] Rûdanî; Cem’ul fevaid; İz yayıncılık; İstanbul; c.2; s.53; Kütüb-i Sitte; Akçağ yayınları; Ankara, 1990; c.9; s.462
[5] Kütüb-i Sitte; Akçağ yayınları; Ankara, 1990; c.9; s.465
[6] Rûdanî; A.g.e; c.2; s.53; Kütüb-i Sitte; Akçağ yayınları; Ankara, 1990; c.9; s.463–464; Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih tercemesi ve şerhi; Diyanet işleri başkanlığı yayınları; Ankara sekizinci baskı; C.6; s.308–309
[7] Kitabı Mukaddes; Ser ofset basımevi; İstanbul,1981; s.110; Kitabı Mukaddes; A.g.e; s.29; Sayılar,7–11
[8] Kitabı Mukaddes; Levililer Bab23/26; 123–124
[9] T.D.V İslam ansiklopedisi; Âşûrâ maddesi;   İstanbul, 1996; c.4; s.25
[10] Rûdanî; A.g.e; c.2; s.53
[11] Rûdanî; A.g.e; c.2; s.54
[12] Rûdanî; A.g.e; c.2; s.55
[13] T.D.V İslam ansiklopedisi; İstanbul, Âşûrâ maddesi; İstanbul, 1996; c.4; s.25
[14] T.D.V İslam ansiklopedisi; Âşûrâ maddesi; İstanbul, 1996; c.4; s.25
[15] Kitabı Mukaddes; Tekvin Bab8/4; s.7
[16] T.D.V İslam ansiklopedisi; İstanbul, 1996; c.4; s.25
[17] Mevdudi; Tefhimu’l Kur’an; İnsan yayınları; İstanbul, 1996;c.1; s.142
[18] Kur’an’ı Kerim; Bakara suresi; ayet 183
[19] Rûdanî; A.g.e; c.2; s.53; Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih tercemesi ve şerhi; Diyanet işleri başkanlığı yayınları; Ankara sekizinci baskı; C.6; s.308–309
[20] Rûdanî; A.g.e; c.2; s.54
[21] T.D.V İslam ansiklopedisi; Âşûrâ maddesi; İstanbul, 1996; c.4; s.2

Loadtr.Com
CENGİZ DUMAN
ARAŞTIRMACI-YAZAR

 
  İÇİNDEKİLER
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  YAZARLAR
 
YAZARLAR
Ali DUMAN
Yrd.Doç.Dr
Loadtr.Com

Ali ESGİN
Yrd.Doç.Dr

Derya EĞİLMEZ
Yazar

Cengiz DUMAN
Araştırmacı-Yazar
Loadtr.Com

Mehmet BAŞAR
Gazeteci-Yazar
Loadtr.Com

SÜRELİ YAYINLAR

EKLENENLER

İsrailoğulları kavramının oluşumu üzerine

 

İMAM EBU YUSUF, HAYATI, FIKIHÇILIĞI VE ESERLERİ

 

 

KUR'AN'DA ZİKREDİLEN MEYVELER

 

İSLAM TARİHİNDE SEÇİM USULÜ

 

evli çiftlerde cinsellik

 

NÜKLEER SANTRALLER VE ÇEVRE GÜVENLİĞİ

 

“AYNA” PROGRAMI İLE DÜNYA’YI DOLAŞMAK

 

Elmalılı'nın meali veya sahipsizliğin meali

 

KUR'AN'I KERİM'E GÖRE İNSAN DAVRANIŞLARI

 

  İSLAM İLMİHALİ
İSLAM İLMİHALİ KONULARI
Loadtr.Com
İSLAM İLMİHALİ
İLMİHAL NEDİR ?
GUSÜL VE GUSLÜ GEREKTİREN HALLER
GUSLÜN FARZLARI
GUSLÜN SÜNNETLERİ
GUSÜL ETMESİ FARZ OLANLARA HARAM VEYA MEKRUH OLAN ŞEYLER
Teyemmüm nedir ?
TEYEMMÜMÜ MUBAH KILAN VE KILMAYAN BAZI HALLER
İMAMLIK VE CEMAAT
Kasten kılınmamış namazların kazası olmaz
BAYRAM NAMAZI NASIL KILINIR
CENAZE NAMAZI NASIL KILINIR
MEKRÛH VAKİTLER
NAFİLE NAMAZLAR
Kadın'a Namaz kılmak İçin Getirilen Kolaylıklar
SEHİV (Yanılma) SECDELERİ İLE İLGİLİ MESELELER
TİLÂVET SECDESİ İLE İLGİLİ MESELELER
KİMLERE ZEKÂT VERİLİR, KİMLERE VERİLMEZ?
KİMLERE ZEKÂT VERİLİR, KİMLERE VERİLMEZ?
ZEKÂTA BAĞLI OLMAYAN MALLAR
ALTIN İLE GÜMÜŞÜN ZEKÂTI
HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI
HACCIN RÜKÜNLERİ
HAC VE UMRE İLE İLGİLİ YASAKLAR
Prof.Dr. Köse: Sigara hamilelere haram
Faiz gelirleriyle işlenen hayırın sevabı var mıdır?
İSLÂM'DA MUAŞERET (GÜZEL GEÇİNME) ÂDÂBI
OJE KULLANMANIN HÜKMÜ
DİNİMİZDE KURBAN İBADETİ
Çocuğa İsim Vermek
İMAMLIK VE CEMAAT
İSLAM DİNİNDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL VE ABDEST
Fıtr Sadakası nedir, kimlere, nasıl ve ne zaman verilir?
Namaz'da cebi tek hamlede kapatın
Kurbanlık Hayvan Alımlarında Dikkat Edilecek Hususlar Nelerdir?
KURBAN KESİMİ NASIL YAPILMALIDIR?
KURBAN YÜZME VE PARÇALAMA İŞLEMLERİNDE NELER YAPILMALIDIR?
SAFA VE MERVE ARASINDA SA’Y ETMEK
RESİMLİ TEYEMMÜM TARİFİ
Çocuğa İsim Vermek
İSLAMİYET'E GÖRE ÂŞURA GÜNÜ VE AŞÛRA ORUCU
Âşûrâ günü ile ilgili bidatler
ÂŞÛRÂ GÜNÜ VE ÂŞÛRÂ ORUCUNUN MAHİYETİ
TEVRAT’A GÖRE AŞURA GÜNÜNÜN ÖNEMİ VE ÂŞURA ORUCU
  FIKIH İMAMLARI
FIKIH İMAMLARI
Ebu Hanife (İmam Azam)hayatı, eserleri ve fıkıhçılığı
İmam Şafi hayatı ve fıkıhçılığı
İmam Malik, Hayatı ve Fıkıhçılığı
İmam Ahmed b. Hanbel, Hayatı ve Fıkıhçılığı
İmam Cafer, Hayatı, Fıkıhçılığı
İmam Davud bin Ali Ez-Zahiri, Hayatı, Fıkıhçılığı
İmam Ebu Yusuf, Hayatı, Fıkıhçılığı
  KUR'AN KISSALARI
KUR’AN'I KERİM KISSALARI
RESULLER’İN TEBLİĞ MÜCADELESİNDE KAVİMLERİNİN DİRENİŞ PSİKOLOJİSİ
HZ.LUT VE HELAK OLAN KAVMİ
BURUÇ SURESİ IŞIĞINDA ASHAB-I UHDUD KISSASI
KUR’AN VE TEVRAT’A GÖRE; HZ. LUT KISSASI
HZ.SÜLEYMAN VE HÜKÜMDARLIĞI
HZ. YUNUS VE KAVMİNDEN KAÇIŞ
İSMAİL PEYGAMBER KISSASI IŞIĞINDA ÖĞÜT VE İBRETLER
HZ. HACER VE HİCRETLERİ
KURBAN HZ. İSMAİL Mİ HZ. İSHAK MI?
HZ. MUSA'NIN ALLAH İLE MÜKÂLEMESİ(KONUŞMASI)
ALİM KUL VE HZ. MUSA
HZ.HARUN VE YARDIMCI RESULLÜK
NANKÖR BİR TOPLUM ÖRNEĞİ:MEDYEN HALKI
HZ. YUSUF; ONBİR YILDIZ, AY VE GÜNEŞ
HZ.YAHYA VE ŞEHADETİ
AD KAVMİ VE HZ. HUD
YE'CÛC VE ME'CÛC
HZ. NUH VE TUFAN
SÂMİRÎ VE ALTIN BUZAĞISI NEZDİNDE ÖĞÜT VE İBRETLER KISSASI
KUR'AN'DA BAHÇE SAHİPLERİ KISSALARI
ZÜLKARNEYN KISSASI
PEYGAMBERLERDE HİCRET
SALİH PEYGAMBER VE SEMUD KAVMİ
İSMAİL PEYGAMBER KISSASI IŞIĞINDA ÖĞÜT VE İBRETLER
KISSALARDA MÜŞRİKLERİN VAHYE VE RESULE KARŞI ALDIKLARI TAVIRLAR
KUR’AN VE TEVRAT’A GÖRE HZ.İBRAHİM, HZ.İSMAİL VE HZ.HACER’İN MEKKE’YE HİCRETİ
HZ. İBRAHİM VE HZ. İSMAİL’İN KÂBE’Yİ İNŞÂ ETMESİ

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol