İmam Cafer, Hayatı, Fıkıhçılığı
Tam adı, Ebu Abdillah Cafer b. Muhammed el-Bakır b. Ali Zeynel Abidin olan İmam Cafer, es-Sadık lakabıyla tanınan, büyük Ehl-i Beyt imamlarından 6. sıdır. On iki İmam (isna aşere) Şiasına mensup Caferiyye fıkıh ekolünün kurucusu olan İmam Cafer Hicri 80 / m. 699 veya 83 / m. 702 yılında Medine’de doğdu. Babası, on iki İmam Şiasının 5. İmamı Muhammed el-Bakır, annesi Hz. Ebu Bekir’in torunu Kasım b. Muhammed’in kızı Ümmü Ferve’dir. Bu itibarla soyu baba tarafından Hz. Ali’ye, anne tarafından Hz. Ebu Bekir’e dayanmaktadır.
İlim yolunda ilk bilgilerini babasından almıştır. Babasının 19 yıl süren imametinin ardından, 34 yıl imamet görevini sürdürmüştür. İmameti esnasından bütün İslam gruplarıyla iyi ilişkiler kurmaya özen gösteren İmam Cafer, Ehl-i Sünnet tarafından da saygı ve hürmetle anılan bir din alimi olarak kabul edilmektedir.
Emevilerin sonu ve Abbasiler döneminde yaşamış olan İmam Cafer, amcası Zeyd b. Ali’nin Emevilere isyan edip, öldürülmesinden sonra, siyasetle uğraşmayı bırakmış ve Medine’de kendisini ilme vermiştir. Hicri 148 / m. 765 yılında Medine’de vefat etmiştir.
Hayatı boyunca İslam yolunda mücadele veren İmam Cafer, hiçbir zaman eline kılıç almamış, mücadelesini nefis cihatı şeklinde gerçekleştirmiştir. Daima insanlara yol göstermek, İslam’ı öğretmek, kendisine yapılan eziyetlere, ithamlara ve yolunu sapıtmışlara katlanarak, İslam’ı terz yüz edip, dini hakikatleri gizlemeye çalışanlara karşı doğruyu savunmak hayat şiarı olmuştur. İslam toplumunda bilimsel faaliyetlerin zirveye çıktığı, hadis, tefsir, fıkıh, kelam, akaid, cedel, luğat ve tarih gibi alanlarda bilimin sınırlarının zorlandığı bir dönemde, yani mezhepleşme ve fırkalaşmanın zirveye çıktığı bir dönemde yaşayan İmam Cafer, sapık fırkalarla mücadele etmekten geri durmamış, İslamî konulardaki düşüncelerini, daha çok derleyici ve toplayıcı bir amaçla ortaya koymuştur.
Hadis kriterleri açısından sika (güvenilir / doğru) kabul edilen İmam Cafer, başta babasından olmak üzere, Kasım b. Muhammed b. Ebi Bekr, Urve b. Zübeyr, İkrime el-Berberi, Ata b. Ebi Rebbah, Nafi, Zühri gibi alimlerden de hadis rivayet etmiştir. Başta Malik b. Enes, Ebu Hanife ve Süfyan es-Sevri olmak üzere, Süfyan b. Uyeyne, İbn Cüreyc, Ebu Asım en-Nebil, Yahya b. Said el-Ensari, Yahya el-Kattan gibi dört bin civarında kişi kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. Hatta kimi rivayetlerinin kütübü sitte denilen hadis külliyatında yer aldığı görülür.
Hadis’in yanında fıkıh alanında da otorite (imam) kabul edilen İmam Cafer, döneminin önemli mezheplerinden biri olan Mutezile ile de Kelam alanında çeşitli tartışmalara girmiştir. Ayrıca ahlak ilminde de zirve kabul edilebilecek olan İmam Cafer’in oğluna nasihatleri, adeta bütün mü’minlere bir rehber şeklindedir:
“Ey oğul! Yüce Allah’ın insanlara taksim etmiş olduğu rızka razı olan kimse zengin olur. Gözünü başkalarının elindekine diken ise fakir olarak ölür. Yüce Allah’ın taksimine, rızkı insanlar arasında bölüştürmesine razı olmayan, Yüce Allah’ı bölüştürmesinde suçluyor demektir. Kendisinin hatalarını küçük gören, başkalarının hatalarını büyük görür. Başkalarının perdesini açan kimsenin, evinin içindeki bilinmesini istemediği şeyler açığa çıkar. Zulüm için kılıç çeken, onunla öldürülür. Kardeşine kuyu kazan, kazdığı kuyuya düşer. Cahillerle düşüp kalkan, hakarete uğrar. Alimlerle ilişki kuran ise hürmet ve saygı görür. Kötü yerlere girip çıkan, zan altında kalır. Kimseyi ayıplama, yoksa ayıplanırsın. Seni ilgilendirmeyen şeye sakın burnunu sokma, yoksa aşağılanırsın. İster lehine olsun, ister aleyhine olsun, daima hakkı söyle. Allah’ın kitabını oku, İslam’ı yay, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Seninle ilişkisini kesen akrabalarını sen ziyaret et. Seninle konuşmayan kimseyle önce sen konuş. Senden isteyene ver. Sakın laf taşıma, çünkü laf taşımak, insanların kalplerine düşmanlık tohumu eker…”
Nasihatlarinden bir kısmını naklettiğimiz İmam Cafer’in ahlak konusunda, Kur’an merkezli, tasavvufi bir hayata meyilli olduğu açıkça görülmektedir. Nitekim ilk dönem mutasavvıfları arasında İmam Cafer’in de yer alması, bu tespitimizi doğrular. Ayrıca İmam Cafer’in Nakşibendiyye ve Bektaşiyye tarikatlarında kutup olarak kabul edildiği de görülür.
İmam Cafer’in eserlerine gelince; bu eserlerinden bir kısmı ne yazık ki günümüze ulaşamamıştır. Günümze ulaşan eserlerinden bazıları şunlardır: Misbahu’ş-Şeria ve Miftahu’l-Hakika, Tefsiru’l-Kur’an, Kitabu’l-Cefr, İhtilacu’l-A`za, Heyakilü’n-Nur, Esraru’l-Vahy, Havassü’l-Kur’ani’l-Azim, Kitabu’t-Tevhid ve’l-İHlilce, Risaletü’l-Vesaya, Duatü’l-Cevşen. Bunların dışında daha pek çok eseri vardır.
Ancak İmam Cafer’in bizi daha çok ilgilendiren yönü fıkhı, yani fıkıhçılığıdır. Ebu Hanife, İmam Cafer’in fıkıhçılığı hakkında: “O, İnsanların en bilgini fıkıh bilginlerinin ihtilaflarını en iyi bilendir” demiştir.
İmam Cafer, aynı zamanda bir fıkıh imamı, yani müçtehit olduğuna göre, fıkıhta bir metodolojisinin olması icap eder. Ancak ne yazık ki İmam Cafer’in kendi kaleminden ya da sonraki dönem öğrencilerinden İmam Cafer’in Fıkıh Usulüyle ilgili yazılmış herhangi bir eser yoktur. Ancak İmam Cafer’in fıkıhtaki metodunu, onun ortaya koymuş olduğu içtihatlarından istinbat edebilmek mümkündür. Nitekim İmam Cafer, Kur’an’ın İslam dininin temeli olduğunu ve sünnetin ondan sonra geldiğini, sünnetin Kur’an’a aykırı hüküm getiremeyeceğini kimi eserlerinde yazmıştır. Kendisinden yapılan kimi rivayetlerde de bu ifadeler açıkça görülür. Mesela el-Kafi’de İmam Cafer’den şu nakil yapılmaktadır: “Yüce Allah, Kur’an’da hak olan her şeyi indirmiştir. Yüce Allah kulların muhtaç olabilecekleri hiçbir şeyin hükmünü vermeden bırakmamıştır, ki bir kulun “Keşke Allah şunu Kur’an’da belirtseydi” diyeceği her şeyin hükmünü vermiştir”. Bir başka rivayet şöyledir: “Ebu Abdillah Cafer es-Sadık der ki: İki kişinin birbiriyle ihtilaf ettikleri hiçbir şey yoktur ki Kur’an’da çözümü bulunmasın. Fakat insanlar buna ulaşamıyor”. Bir başka rivayete göre İmam Cafer Resulullah’tan şu hadisi nakleder: “Resulullah Mina’da insanlara konuşma yaptı ve dedi ki: Ey insanlar! Beni söyledi diye duyduğunuz ve kitaba uygun olan hadisleri bilin ki ben söylmişimdir. Allah’ın kitabına aykırı bir şey duyarsanız, bilin ki onu ben söylememişimdir”.
Bu rivayetler ele alındığında İmam Cafer’in metodolojisini görebiliyoruz. Şu halde İmam Cafer’e göre 1) Kur’an şer’i hükümlerin temelidir. Hadislerden ne varsa, bu temel kaynağa ilhak edilir. 2) Kur’an ilmi, bakışı çok derin olan, içinde ne varsa anlayabilen araştırıcıya, müçtehide muhtaçtır. 3) Kur’an sünnetten öncedir. Sünnete hakim olan Kur’an’dır. Her ne kadar sünnet, Kur’an’ı açıklayıcı olsa da, Kur’an’a tâbidir. Buna göre Kur’an’ın İmam Cafer’in metodolojisinde birinci sırayı aldığını söyleyebiliriz
İsa b. Abdillah el-Kuraşi’den gelen bir rivayette, İmam Cafer ile Ebu Hanife arasında şöyle bir diyalog geçmektedir: “Ebu Hanife, İmam Cafer’in huzuruna girer ve imam ona: Ey Ebu Hanife, duyduğuma göre sen kıyas yapmaktaymışsın” der. Ebu Hanife “evet” deyince. İmam Cafer: Kıyas yapma! Çünkü kıyasın öncüsü iblis olmuştur. İblis ateş ile çamuru birbirine kıyas etmiştir…”
Bu rivayetten İmam Cafer’in kıyasa karşı olduğu anlaşılmaktadır. Yine İmam Cafer’e atf edilen diğer rivayetlerden onun içtihattan da sakındığı görülmektedir. O, kendisine gelen bir problemde Kitap ve Sünnetten hükümleri nakletmekte, eğer onlarda bir hüküm bulamazsa, susmayı tercih etmekte ve içtihattan kaçınmaktadır.
İcma’ın da imam Cafer için hüccet olduğunu gösteren rivayetler mevcuttur. Ayrıca İmam Cafer’in, din hususunda akla da büyük değer verdiği görülür. Bunun yanında toplumun maslahatlarını öncelediğini, ıstıshab, istihsan gibi akla dayalı delilleri kullandığını gösteren pek çok nakiller vardır.
Özetleyecek olursak: İmam Cafer’in fıkhında öncelik Kur’an’a aittir. Daha sonra sünnet, icma, ıstıshab, istihsan, maslahat gibi akli deliller gelmektedir.