DENİZ FENERİ DAVASI ÜZERİNE
Yaklaşık bir yıldır süren Almanya deniz feneri davası, yaklaşan mahalli seçimler öncesi tüm Türkiye sathında gündem tutmaya başladı. Bir yıldır Almanya’da devam eden davadan, zaman zaman haberler çıkartan bir gurup medya, Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın geçen haftaki çıkışı ile birlikte; sanki “gemi azıya almış” vaziyette sinekten yağ çıkarma peşinde bu davaya daha da kilitlenmiş vaziyetteler.
Başbakan, deniz feneri davasından rahatsız olmuş durumda ki, tam gaz, Aydın doğan’a bordadan bindirdi!.. Bunun bazı sebeplerini de açıkladı. Başbakan’a göre, Almanya deniz feneri davasının, Aydın Doğan medyasınca alevlendirilmesi; Aydın Doğan’ın sahibi olduğu İstanbul Hilton oteli ek imar tadilat isteği ve yine Aydın Doğan’a ait CNN televizyonunun karasal yayın izin isteğinin yerine getirilmemesi imiş.
Başbakan ve Aydın Doğan görüşme yaptıklarını inkar etmiyorlar ancak yapılan görüşmede; Aydın Doğan’a göre, Aydın Doğan’a ait POAŞ’ın, Ceyhan ilçesinde rafineri yapma isteğinin yapıldığı buna karşılık başbakan’ın, bu rafineri için Çalık holdinge söz verildiği gibi konuların konuşulduğu; görüşmenin başka içeriği olmadığı, dolayısıyla Hilton imar tadilatı ve CNN karasal yayını ile ilgili isteklerinin olmadığı yönündedir.
Başbakan Aydın Doğan’a bir gol atmak isterken, Aydın Doğan’da Çalığı, Putin’i Berluskoni’yi, Eni’yi derken herkesi işin içine katarak, başbakan-Çalık holding ilişkisi üzerinde istifham oluşturmayı başardı ve başbakana karşı, bir gol atarak beraberliği sağladı.
Aydın Doğan, Başbakan’ın attığı gole karşı imajını kurtarsa da, borsadaki Doğan holding hisselerinden gelen iniş haberleri, bu işlerle fazla oynamaya gelmeyeceğinin ekonomik sinyalini ihtar etmiş oldu. Bu arada satranç oyuncuları! Veziri ileri sürerek, Gaziantep belediyesinde yolsuzluk iddiaları haberlerini gündeme getirmeye başladılar.
Ak koyun kara koyun bu hafta belli olacak. Bakalım kim galip gelecek? Başbakan da Aydın Doğan da karşılıklı açıklamalar yapmak zorunda kalacaklar. Veya anlaştılarsa susacaklar, başka bir konu çıkaracaklar arena’ya, hazır kırmızı bezlerle uğraşan boğalar var!... Boş durmasınlar…
Gelelim deniz feneri davasına; aslında Almanya deniz feneri davasında bir takım kirli ilişkiler sorgulanmaktadır. Bu tabii bir şey olarak algılamak gerekmektedir. İnsanın, paranın, makam ve mevkinin olduğu her yer suiistimale açıktır. Müslüman da olsa kafir de olsa.. Fark etmez insanoğlu “çiğ süt” emmiş bir kere!..
Aslolan bu gibi kamuya açık, kamu yararı güden STK’larda denetim mekanizmasını güçlendirmek suiistimalleri en aza indirmek veya hiç fırsat vermemek olmalıdır. Ancak Almanya’da olan bir oluşumun, Türkiye tarafından denetlenmesi pek mümkün gözükmemektedir. Nitekim Almanya deniz fenerinde tezgah! Kuranlar, işin bu yönüne güvenerek yolsuzluklarını bina etmişler kanaatindeyiz. Alman makamları işin farkına varmışlar ve olaya el koymuşlardır. Ancak yolsuzluğa bulaşan kişilerin kendilerini kurtarmak veya aklamak için söyledikleri sözler ve itiraflar Türkiye içerisini de karıştırmaktadır.
Bütün bu iddialara rağmen, Türkiye cenahında bu konuda soruşturma açılmaması ilginçtir. “Hırsızlık yapan Fatıma bile olsa benden medet umma “ diyen bir düsturun temsilcisi insanlar yolsuzluk yapanlardan bazısı bizim içimizde de görünür endişesi veya bizden birileri olabilir korkusuyla, Türkiye ayağında olayın üstüne gitmiyorlar gibi görüntü oluşmaktadır.
Oysa bu şayia ancak yargısal anlamda denetimlerle önlenebilir. Böylece yolsuzluk yapan/yapanlar varsa, hak edenlere gerekli cezalar kesilir ve Türk halkı bu yolsuzlukların bireysel ya da ihtiraslı kimselerce işlenmiş olduğunu görür ve mutmain olur.
Eğer böyle bir inceleme, soruşturma olmazsa “vur abalıya” cinsinden; Aydın Doğan medyası, sol-solak medya, ulusalcı medya, v.s derken, hükümet ve mütedeyyin inanç sahibi karşıtları, ağızlarını doldura doldura inançlı insanların neredeyse tümünü yolsuzlukla suçlayacaklardır.
Bu güruh aynı anda, inançlı insanların kurduğu ve son on yılın en harika STK’ları olan Deniz feneri, IHH, Cansuyu, Kimse yok mu gibi dünya çapında olan ve yurt içi ve dışı mazlumların yardımına koşan bu kuruluşları yok etme amacındadırlar. Ya da bu STK’ları kötüleme suretiyle, gördükleri işlevi engelleyerek, bu müeseselere Türkiye ve dünyada meydana gelmiş olan sempatiyi gidermeye çalışmaktadırlar. Amaçları fakir-fukaraya, zora düşenlere, afete uğrayanlara yapılan yardımları kestirerek, bu mazlum insanlardan, AKP ve İslamcılara verdikleri destekten dolayı intikam almaktır.
Dertleri, Kızılay kurumundan başka dünya çapında STK üretemeyenler, -Kızılay’ın da ne kadar resmî olduğu ortadadır- bu STK’ları organizesini aksatarak, halka dönüp, “demedik mi bunlar bir şey yapamaz, beceriksiz adamlardır” deme peşindedirler. Böylece iktidara kadar uzanan halk dayanışmasını kırarak, eski hortum mekanizması sistemlerini yeniden tesis etme peşindedirler.
Eğer yolsuzluk ve yapanlar varsa ki muhakkak olacaktır, önemli olan bunları önlemek ve temizleyerek STK’larda aksayan tarafları düzelterek bu muhteşem sivil organizelerin, halk ile dayanışmasını güçlendirmektir. Yoksa meydana gelen eserleri yıkıp dağıtarak, “ben size demedim mi bunlardan adam olmaz, bunlar tekke, cami köşelerinde pineklemeye alışkın adamlardır” diyerek insanımızı kötülemek suretiyle gelişmek ve kalkınmak ve iç barışı sağlamak mümkün olmayacaktır.
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar