BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
AÇIKLAMA: İhlâs, samimi olmak, dine içtenlikle bağlanmak, esaslarını sırf Allah rızası için uygulamak anlamınadır. Mekke'de ya da Medine’de nazil olduğuna dair çeşitli rivayetler vardır, 4 (dört) âyettir. İslâm'ın tevhid akîdesinin en özlü ve anlamlı ifadesidir.
MEALİ: “1. De ki: O, Allah birdir. 2. Allah sameddir. 3. O, doğurmamış ve doğmamıştır. 4. Onun hiçbir dengi yoktur.”
İNDİRİLİŞ SEBEBİ: Übey b. Ka’b’dan rivayet olunduğuna göre, Müşrikler, Hz. Peygambere gelerek: “Bize Rabbini tanıt” dediler. Bunun üzerine Allah bu sureyi inzal etti. Bu rivayete göre sure Mekke’de nazil olmuştur.
İbn Abbas’tan gelen bir başka rivayette, bir Yahudi topluluğu Hz. Peygamberin yanına gelerek: “Ey Muhammed, seni gönderen Rabbini bize vasfet” derler, bunun üzerine Allah bu sureyi gönderir. Bu rivayete göre de surenin Medine’de nazil olduğu görülmektedir.
İbn Kesir’in İkrime’den yaptığı rivayete göre: Yahudiler, biz Allah’ın oğlu Üzeryr’e tapıyoruz dediler. Hıristiyanlar da, biz Allah’ın oğlu Mesih’e tapıyoruz dediler. Mecusiler, biz aya ve güneşe tapıyoruz dediler. Müşrikler, biz putlara tapıyoruz dediler. Bunun üzerine Allah teala Resulüne: “De ki O, Allah tektir” ayetini indirdi.
SUREDEKİ KAVRAMLARIN AÇIKLAMALARI:
AHAD: Ahad kelimesi, Arapça bir (1) demektir. Sayı olarak kullanılmadığında “tek” anlamına gelir.
SAMED: Arapça, sebat ve devam etmek, kastetmek, yönelmek anlamındaki “s-m-d” kökünden türeyen kelime “İhtiyaçları gidermek için başvurulan makam, hiçbir şeye muhtaç olmayıp, her şeyin kendisine muhtaç olduğu varlık (Allah)” anlamına gelmektedir.
KÜFÜV: Arapça “eşit, benzer” anlamındaki “k-f-e” kökünden türeyen küfüv kelimesi “denk” anlamına gelmektedir.
TEFSİRİ: Sure, Allah’ın temel niteliklerini vasfetmek üzere gönderilmiş bir sure olarak; Allah’ın AHAD, yani tek, eşsiz olduğuna işaretle başlamaktadır. Devamında O’nun SAMED, yani hiçbir şeye muhtaç olmayan, aksine her şeyin kendisine muhtaç olduğu bir varlık olduğu söylenilerek; böyle bir varlığın doğmak, doğurulmak gibi yaratılmışlara mahsus eksikliklerden uzak olduğu vurgulanmış; sonunda da yaratılmış, görünen, görünmeyen hiçbir varlığın kendisine eşit ve denk olamayacağı söylenilerek sure tamamlanmıştır.
Müfessirler özellikle ayetteki “doğmamış, doğurulmamıştır” kısmı üzerinde yoğunlaşarak, Yahudilerin Hz. Üzeyr’i ve Hıristiyanların Hz. İsa’yı Tanrı edinerek, onlara “ibnullah (Allah’ın oğlu)” demelerine karşı, Allah’ın oğlu olamayacağını, Allah’ın ne bir ana-babaya, ne de evlada ihtiyacı olmaksızın, bizatihi kendi başına var olmak zorunda olan Vacibü’l-Vucut olduğunu göstermeye çalışmışlardır. Kur’an-ı Kerim’in başka ayetlerinde de bu hususa işaret edilmektedir. Nitekim En’am suresi 101 ayette: “O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. O'nun eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir! Her şeyi O yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilen O'dur” denilerek, insanlara Allah’ın oğlu olamayacağı hususunda akli yönlendirmeler yapılmaktadır. Bir başka ayette: “De ki: Eğer söyledikleri gibi Allah ile birlikte başka ilâhlar da bulunsaydı, o takdirde bu ilâhlar, Arş'ın sahibi olan Allah'a ulaşmak için çareler arayacaklardı”(İsra, 17/42). Allah’tan başka ilah olamayacağı, insanların aklına yönelik olarak ispatlanmaktadır.
Müfessirler aklen de her şeyi yaratan, hiçbir şeye muhtaç olmayan bir yaratıcının, kendisi gibi ilah olan bir oğlu olamayacağını istinbat etmektedirler.
GÜNÜMÜZE MESAJI: İhlas suresinin faziletleri ve değeri hakkında Peygamberimize izafe edilen pek çok hadis vardır. Bunların tamamını burada nakletmek imkanı yoktur, esasen bu amacımızın da dışındadır. İhlas suresi, indirildiği zamanda Allah’ın yüce ve münezzeh sıfatlarından bir kısmını insanlara gösterme işlevini gerçekleştirmiş, insanların bilerek ya da bilmeyerek Allah’a ortaklar koşmaları karşısında, O’nun nasıl bir yaratıcı olduğunu göstermiştir.
Bilindiği gibi, Peygamberimizin gönderildiği ve Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu dönemde insanlar Allah’ı unutmuşlar, Allah’ın dışındaki varlıklara tapınmaya başlamışlardı. Bu Allah’ı unutanlar arasında, Kur’an’ın Ehl-i Kitap dediği Yahudi ve Hıristiyanlar da dahildi. Çünkü onlar da saf olan tevhid inancını yitirmişler ve Allah’a ortaklar koşmak yoluyla şirke düşmüşlerdi. Peygamber ve Kur’an müşrikler, Yahudiler ve Hıristiyanlardan mürekkep bu insanlar topluluğu karşısında tevhidi vurgulamak, insanları Allah’tan başka ilah olamayacağı konusunda tam bir inanca sahip kılmakla karşı karşıya kalmışlardı.
Bu surenin günümüze mesajlarından biri işte bu tevhid konusudur. Geçmişte insanlar, mesela Hz. İsa gibi peygamberleri ilahlaştırırken, bir takım putlara Allah’a ulaşmak amacıyla tapınırken, günümüz insanları da önce kendi benliklerini, kendi nefslerini putlaştırmakta, paraya, kadına, dünya malına tapınmaktadırlar. Çoğu zaman Allah rızası denilen kavram ortadan kaldırılmış hale gelmektedir. İnsanlar menfaatleri olmaksızın bir taşı bile yerinden kıpırdatmamakta, kendi menfaatleri adına yalan söylemek, iftira atmak gibi çirkin işleri normal insan davrnaşı olarak görmektedirler.
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ