NASR SURESİ MEALİ, TEFSİRİ, GÜNÜMÜZE MESAJ
AÇIKLAMA: Kur’an-ı Kerim’in okunuş tertibine göre 110 suresi olan Nasr suresi 3 ayetten oluşur. Surenin ilk ayetinde nasr kelimesi sureye isim olmuştur. Nasr, yardım demektir. Sûrede Allah'ın Hz. Peygamber'e yardım ederek fetihlere kavuşturduğu ifade edildiği için bu adı almıştır. Bu sûre, Mekke'nin fethi sırasında inmiş olmakla beraber Medine devrinde yani hicretten sonra indiği için medenî (Medine'de inen) sûrelerdendir. İslâm zaferini haber verir. İbn Ömer'den gelen rivayete göre bu sûre indikten sonra Peygamberimiz seksen gün yaşamıştır. Ayrıca bu surenin Kur’an-ı Kerim’de tam olarak nazil edilmiş olan en son sure olduğu müfessirler tarafından bildirilmektedir.
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
MEALİ: 1. Allah'ın yardımı ve zaferi geldiği, 2. Ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit, 3. Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.
SUREDEKİ KAVRAMLARIN AÇIKLAMALARI:
NASR: Arapça “yardım” anlamına gelen kelime, bu surede de lafız anlamında kullanılmış olmakla birlikte, hem maddi hem de manevi yardımı ifade etmek üzere kullanılmıştır. Bu kelimeden hem Mekke’nin fethi hususunda, hem de dinin yayılması hususunda Allah'ın yardımı olduğuna işaret olunmaktadır.
FETH: Arapça’da ele geçirmek, elde etmek, açmak, zabt etmek gibi anlamlara gelen kelime, surede hem Mekke’nin fethine hem de, rahmet kapılarının müslümanlara açıldığına işaret etmektedir.
FEVC: Surede “efvac” şeklinde çoğul olarak kullanılan fevc kelimesi grup, topluluk anlamındadır. İnsanların, İslâm'ın ilk tebliğe başlandığı dönemdeki gibi teker teker değil, gruplar halinde, kavimler ve milletler halinde İslâm’a girmeye başlayacağını göstermek üzere surede geçemektedir.
TESBİH: Arapça s-b-h filinden türetilen bir isim olan tesbih kelimesi, bu surede sebbeha (tesbih etmek) şeklinde geçmektedir. Allah'ı tesbih etmek, O’nu anmak, çokça zikretmek demektir.
HAMD: Şükre etmek anlamındaki kelime, Allah'ın verdiği nimetlere karşısında kulun acziyetinden haberdar olarak, kulluğunu arz etmesi ve Rabbine şükretmesi anlamındadır.
İSTİĞFAR: Arapça ğ-f-r kökünden türetilen istiğfar kelimesi insanın yaptığı işlerden dolayı Rabbine sığınması, ondan bağışlanma dilemesi anlamına gelir.
TEVVAB: Mübalağalı ism-i fail oalrak kullanılan kelime çokça tevbeleri kabul eden demektir.
SEBEB-İ NÜZULU: Müfessirler bu surenin iniş sebebi hakkında herhangi bir bilgi bildirmektedirler. Buna göre surenin iniş sebebi olmadığı da söylenebilir. Ancak müfessirlerin cumguruna göre bu sure Peygamberin ölüm zamanının yaklaştığını bildirmek üzere indirilmiştir.
TEFSİRİ: İbn Kesir bu sureyi şu şekilde tefsir etmektedir: “İyi bil ki; senin çıkarıldığın belden olan Mekke’yi feth ettiğinde ve insanlar da grup grup (fevc fevc) Allah’ın dinine girdiklerinde, Bizim seni dünyada tutmamızı gerektiren işin bitmiştir. Katımıza gelmek ve Bize ulaşmak için hazırlan. Çünkü ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır. İleride Rabbinin vereceği şeyler seni hoşnut edecektir. Bunun için Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Şüphesiz ki O, Tevbeleri çokça kabul eden (Tevvâb)dir”.
Süleyman Ateş de her ne kadar bu surede hitap peygambere olsa bile, Peygamber ümmete örnek olduğu için, emredilen şeylerin esasen ümmete yönelik olduğuna işaret etmektedir.
GÜNÜMÜZE MESAJI: Sure nazil olduğu dönem itibariyle ele alınırsa, Peygamberimizin tebliğinin başarıya ulaştığı, Peygamberin şehri olan Mekke’nin feth edileceği ve Arap yarımadasındaki insanların kabileler hlainde İslam’a girecekleri müjdesini vermesi bakımından bir mucize olarak değerlendirilebilir. Nitekim İslâm alimleri de bu sureyi bu şekilde yorumlamışlar, buna ek olarak Peygamberin tebliğinin başarıya ulaşması sonucu Peygamberin risalet vazifesini tamamladığı ve artık fani dünyadan ebedi aleme göç etmesinin zamanının geldiğinin bildirilmekte olduğunu tespit etmişlerdir.
Günümüze mesajı açısından değerlendirdiğimizde bu surenin özellikle son ayetinde verilen mesajın bütün insanlara yönelik büyük bir önem taşıdığı söylenebilir. “Rabbini hamd ile tesbih et ve istiğfar et, muhakkaki Allah tevbeleri çokça kabul edendir” mealinde son ayet; zahiri anlamı itibariyle peygambere ölüm zamanının yaklaştığını bildirmekle birlikte, ondan Allah’ı çokça zikr etmesini, tesbih etmesini ve tevbe etmesini istemektedir. Bu ise bizlere Allah’ı zikr etmenin, tesbih etmenin ve tevbe etmenin bütün zamanlar için zorunluluk olduğuna işaret eder. Şöyle ki: Peygamber efendimizin, görevini tamamlamadan ölmeyeceği bilinmekteydi. Zira o hem alemlere rahmet olarak gönderilmişti, hem de Allah’ın son dininin tebliğcisiydi. Dolayısıyla onun için başarısızlık yada görevini tamamlamadan vefat etmesi gibi şeyler söz konusu olamazdı. Üstelik o, Allah'ın elçisi olduğu için, ölüm zamanının yaklaştığı kendisine bildiriliyordu.
Fakat bizler Allah'ın elçileri değiliz ve ne zaman öleceğimizi bilemiyoruz. Dolayısıyla peygamber ölüm zamanının yaklaştığı bildirilerek tesbih ve tevbe etmesi hususunda uyarılırken, bizler her an ölecekmişiz gibi hareket etmek ve dolayısıyla daima tesbih ve tevbe üzere olmak durumunda olmalıyız şeklinde bir anlam bu sureden çıkmaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ