TEBBET SURESİNİN , MEALİ, TEFSİRİ, GÜNÜMÜZE MESAJI
AÇIKLAMA: Tebbet kelimesi kurusun anlamında gelen bir bedduadır. Kur'an'ın 111. suresidir. Bu sure, Ebu Leheb ve karısı hakkında nazil olmuştur. Mesed suresi olarak da anılır. Mekke'de nazil olmuştur.
MEALİ: Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da! Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak, boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da (o ateşe girecek).
SEBEB-İ NÜZULÜ: Bu sure, Hz. Peygamber yakın akrabalarını uyarması emrini aldığı zaman, akrabalarını toplayarak onlara: Ey Kureyş topluluğu, size, şu dağın arkasından bir ordu geliyor, sizi kılıçtan geçirecekler desem bana inanır mısınız?" diye sordu. Onlaar hep bir ağızdan: "Evet inanırız. Çünkü sen hiç yalan söylemezsin diye bağırdılar. O zaman Hz. Peygamber: O halde ey insanlar, ben size önünüzde müthiş bir hesap günü var. Allah'a inanın ve hayatınızı Allah'ın istediği şekilde düzenleyin diyorum. Bana inanın" dedi. Bunun üzerine Ebu Leheb ayağa kalkarak, yerden aldığı bir taşı Resulullah'a fırlattı ve "Ey Muhammed elin, dilin kurusun. Bizi buraya bu boş lafları söylemek için mi çağırdın" diye bağırdı. Bu toplantıdan sonra Peygamberi her nerede görse ona eziyet etmeye, yolunu kesmeye, diğer insanlarla görüşüp dinini anlatmasını engellemeye çalıştı. Karısı Ümmü Habibe de, Peygamberin geçtiği yollara dikenler atarak onun eziyet çekmesine çabaladı. Bunun üzerine Allah bu sureyi göndererek, Ebu Leheb'i ahirette bekleyen cezayı bildirdi.
TEFSİRİ: Müfessirler bu surenin, Allah resulüne düşmanlık eden Ebu Leheb gibi bir azgın müşriğin, Allah katında ne kadar azaba düçar olacağını gösterdiğini bildirmektedirler. Ayrıca müfessirlere göre sure, Ebu Leheb ve onun gibi düşünüp hareket edenlerin bütün varlıklarıyla Peygamberin İslam davasına muhalefet etmelerine rağmen, güneşin balçıkla sıvanamayacağını ve Allah’ın hak dininin zafere ulaşacağını müjdelediğine de işaret etmektedir.
GÜNÜMÜZE MESAJI: Peygamberimizin amcalarından biri ve en azılı düşmanı Ebu Leheb ve karısını konu alan bu sure, indirildiği dönemde, Peygamberin ne tür sıkıntılarla yüzyüze olduğunu göstermektedir. Peygamberin tebliğ ettiği ilahi hakikatlere, yakın akrabaları da dahil olmak üzere pek çok insan karşı çıkmış, onun çağırdığı Allah'ın varlığı, birliği, eşi benzeri olmayan bir yaratıcı olduğu, ahiretin hak ve gerçek olduğu, insanların ahirette Allah'ın huzurunda toplanarak hesap verecekleri gibi temel inanç esaslarını inkar etmişlerdi.
Allah resulünün en yakınlarından biri olan Ebu Leheb ve karısı, onu doğrulamadığı gibi, ona karşı her türlü rezaleti, kötü fiili işlemekten, ona eziyet etmekten geri durmuyordu. Bu şartlar altında Allah Resulü sabr ediyor, Allah'tan aldığı "insanları uyarma" görevini yerine getirmeye çalışıyordu. Nihayet bu sure gönderildiğinde Allah, Resulullah'a eziyet edenleri nasıl cezalandıracağını bildirerek, Ebu Leheb'in ve karısının sonunu gösterdi. Nitekim zengin bir tüccar olan Ebu Leheb, Mekke müşrikleri ile Müslümanların ilk savaşı olan Bedir'e katılamadan, yatağında pieslik içerisinde, binbir eza cefa çekerek canını verdi. Onu kurtarmakta sahibi olduğu mal varlığı ve kazandığı şeylerin faydası olmamıştı.
Bu surenin günümüze verdiği en önemli mesaj; dünya malı peşinde koşarak Allah'ı ve ahireti unutanların, dünyaya meylederek Allah'a, Resulullah'a karşı gelenlerin sarıldıkları dalın, yani dünyalığın faydası olmayacağını göstermesidir. Bir insan dünyada ne kadar varlıklı ver zengin olsa bile, sonunda Allah'ın huzuruna çıkarıalcak ve yaptıklarının hesabını verecektir. Dünyada sahibi olduğu varlık, zenginlik, makam ve mevkiler onunla ahirete gitmeyecektir, dünyada kalacaktır.
Bu surenin mal düşmanlığını körüklediği ve teşvik ettiği düşünülmemelidir. Amaç, sadece sahibi olduğu dünyalığın insana Allah huzurunda faydası olmayacağğını göstermek, malına, mülküne, dünyadaki makam ve mevkisine güvenerek, insanların Allah ve Resulüne düşmanlık yapmalarının kendilerinin akıbetleri açısından feci bir sona götürdüğünü göstermektir. Yoksa sahibi olduğu dünyalığı Allah yolunda harcayan, allah'ın rızasını gözetenler Kur'an'da övülmüştür. Nitekim İslam'ın beş temel şartından ikisi (zekat ve hac) mal varlığına sahip olmayı gerektirmektedir. Mal varlığına sahip olmayan insanların zekat vermeleri ve hacca gitmeleri zorunluluğu yoktur.
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ