KUR'AN'I KERİM'DE EBEDİ YURDUMUZ OLAN CENNET
Geçici dünya hayatımız için yaptırmayı arzu ettiğimiz evimizin semtini ve plânını uzun uzadıya düşünür dururuz. Coğrafya kitaplarını alır, sadece kendi yurdumuzu tanımaya çalışmakla kalmaz, ta Amerika'yı, Avustralya'yı öğrenmeye, tanımaya kalkarız. Bunun gerekli olduğuna da inanırız. Pekiyi ya ebedi yurdumuz olan cenneti? Cenneti tanımaya, Avusturalya'yı tanımaktan daha mı az ihtiyacımız vardır? Bir zamanlar, bu konu beni iyice düşündürmüştü. Elime bir coğrafya kitabı aldım, bir memleketi açtım; o memleketle ilgili büyük başlıkları bir kâğıda yazdım, sonra Kur'ân-ı Kerîm'i açtım, ilgili âyetleri aramaya koyuldum. Şu sonuçlara vardım:
1. Cennetin yüzölçümü ve sınırları: Âl-i İmran Sûresi'nin 123 ve Hadîd Sûresi'nin 21. âyetlerinde bu konuda bilgi verilmektedir. Yalnız bu âyetlerde cennetin sadece eni, genişliği, gökler ile yer birbirine eklendiği zaman nasıl bir alan meydana gelirse işte o kadardır ve Cennet hâlihazırda Cenâb-ı Mevlâmız tarafından yaratılmış olup içinde ebedî kalacak sahipleri için bekletilmektedir.
2. Cennetin iklimi: Dehr Sûresi'nin 13. âyetinde anlatılıyor. Bu âyete göre, Cennette ne yakıcı bir güneş, ne de üşütücü, dondurucu bir zemheri soğuğu vardır. Cennetin iklimi, ruhu ve bedeni okşayan pek hoş bir iklimdir. Ra'd Sûresi'nin 35. âyetinde, Cennette devamlı bir gölgenin, huzur verici bir serinliğin mevcudiyeti de bildirilmektedir.
3. Cennetin akar suları ve pınarları: Muhammed Sûresi'nin 10. âyetinde haber veriliyor. Cennetin, berrak tatlı su, süt, şurup ve bal şeklinde akan dört büyük nehri vardır. Muhtelif âyetlerde de Cennet anlatılırken, "altından(aralarından) ırmaklar akan" ifâdesine sık sık rastlanıyor. Birçok âyete göre Cennet, sanki şarıl şarıl suların aktığı yeşillikler diyarıdır. Namazlarda sık sık okuduğumuz "İnnâ A'taynâ" ya ad olan "Kevser" Cennetin büyük havuzunun da adıdır. Yalnız bu kelime nehir olarak da açıklanmıştır. Hamdi Yazır merhum, "Kevser" kelimesi için "Cennete mahsûs bir nehir adıdır ki, Cennetin bütün ırmakları ondan meydana gelir." şeklindeki bir tefsiri naklediyor.
Cennette ayrıca kaynak sularından da bahsediliyor. "Ayn" ve bunun çoğulu olan "Uyun" ve "Mein" kelimeleri Cennetteki gözeleri ve kaynak sularını ifâde eder. Demek, güzelim yeşilliklerin arasından yayla suları gibi berrak soğuk sular çıkmakta, yeşillikli, çiçek kokulu dağları insana hatırlatmaktadır. Ayrıca bu sular, Cennet ehli tarafından ne tarafa istenirse o tarafa doğru fışkırtılabilmektedir. Dehr Sûresi'nin 6. âyetinde şöyle buyruluyor: "bir kaynak ki, Allah'ın kulları ondan içerler, istedikleri yere de, fışkırtarak akıtırlar."
Kur'ân'ı Kerîm'de, Cennet sularının bazı özellikleri ve güzelliklerinden de bahsolunmuştur. Meselâ Dehr Sûresi'nin 17. ve 18. ayetlerinde. "Orada, zencefil karışık bir kâse ile içirilirler. O pınara "Selsebil", (tatlı su) denir. Bu suların insana serinlik ve hoş bir lezzet veren bir nevi baharata benzer katkıları vardır. Mutaffifûn Sûresi'nde "Rahîk-ı Mahtûm" denen bir cins şurubdan bahis vardır ki, özel kaplar içinde ve ağzı mühürlü olup, bu suretle tertemiz bir vaziyette sahibine sunulmaktadır. Bu şurubun son içiminde ise lezzetle beraber, misk kokusu vardır. Dil bu lezzeti tadarken, koku alma duygumuz da onunla birlikte misk kokusu ile mest olacaktır.
Cennetin su kapları da muhtelif sûrelerde tasvir buyrulmuştur. Meselâ Gaşiye Sûresi'nin 14. âyetinde, "orada -yanlarına- konulmuş kadehler vardır"; Nebe' Sûresi'nin 34. âyetinde "Dolu dolu kadehler var" buyrulurken; Dehr Sûresi'nde şu açıklamalar yer alıyor: "İyiler karışımı kâfur olan bir kadehten içerler." Bu sûrenin 15. ve 16. âyetlerinde bu kaplardan şöyle bahis var: "Yanlarında gümüşten kaplar, billur kupalar dolaştırılır. Gümüşten kaplar ki, onları türlü ölçü ve biçimlere koymuşlardır."
4. Cennette yiyecek ve giyecekler: Cennette gıda maddesi olarak hep şuruplar, özel lezzeti olan sular ve meyvelerden başka, ekmek gibi gıdalardan bahis yoktur. Yalnız Vakıa Sûresi'nde Cennetlilerin canlarının çektiği kuş etinin bile mevcudiyeti anlatılmıştır. Elmalılı Hamdi Yazır, Cennetle ilgili bu âyetleri tefsir ederken; cennette yenilecek, içilecek şeylerin beslenmek için değil de lezzet almak için olduğunu açıklıyor. Kuran-ı Kerim’in bütününe serpiştirilmiş olarak üzüm, hurma, nar, muz, kiraz, et ve kuş eti gibi nimetler geçmektedirler. Kur’ân’ı Kerîm'de cennette giyim eşyası olarak "sûndüs" denen ince ipek ve "istebrak" denen kalın ipek geçiyor. Bu kelimeler bazı âyetlerde "yeşil" sıfatı ile nitelendirilmiş, "yeşil ipek" şeklinde, bazı âyetlerde de "harir" sadece ipek olarak zikredilmiş bulunmaktadır.
5. Cennet Evleri: Kur'ân'ı Kerim'de Cennet evleri, birer köşk, birer saray, birer villâ, birer malikâne şeklinde tasvir olunmaktadır. Bu binalar en güzel en şen yerlere kurulmuşlardır. Yerleri ve yapıları birbirlerinin ihtişamı ve güzelliklerini arttırmaktadır. Cennet köşkleri hakkında bigi edinmek için şu âyetlerin tefsirlerini okumalıyız: (Furkan, 75; Zümcr, 20; Ankebut, 58; Sebe, 37; Tevbe, 24,72).
Yine Tecrîd-i Sarih Tercümesinin 9. cildinde 1341 numaralı hadîsi şerîfte, Peygamber Efendimizin rüyasında Cennette Hz. Ömer'e ait bir köşkü gördüğünü haber verdiği bildirilmektedir.
Kur'ân'ı Kerîm'de cennet köşklerinin tefrişi, yani sergilendirilmesi ve döşenmesi hakkında da bilgi verilmektedir. Cennet tasvirleri arasında yer alan "erâik" kelimesi, gelin-güveyin zifaf odası için hazırlanmış, süslenmiş koltukları ifâde eder. “Fürûş” kelimesi, döşekler demektir. Bu döşeklerin tasviri de yapılmış; içlerinin kalın atlasdan olduğu ifâde edilmiştir. Gâşiye Sûresi'nin 13, 15, 16. âyetlerinde, dekorasyonu meydana getiren malzemeler şöyle tamamlanıyor: "Orada yükseltilmiş tahtlar, dizilmiş yastıklar, serilmiş halılar vardır." Cennet köşkleri ile ilgili olarak Riyâzu-s Sâlihîn'in 2. cildinden 632 ve 711 no’lu hadisleri okuyup üzerlerinde düşünmemiz de faydalı olacaktır.
6. Cennette aile hayatı: Cennet konusunda merak edilecek bir nokta da; acaba baba, anne, çocuklar, karı-koca bir araya gelecek ve buluşup görüşecekler midir? Buna Ra'd Sûresi'nin 23, 24 ve 25. âyetleri ile Tür Sûresi'nin 17-22. âyetlerinde açıklama getirilmiştir. Buna göre, cennette baba, evlât, karı-koca gibi aile fertleri birbiri ile görüşecektir. Hatta hepsinin derecesi aynı olmasa bile, derecesi yükseklerde olanları taltif için diğerleri onların yanına yükseltilecektir. Orada ayrıca dost ve ahbablar da görüşüp konuşacaklardır.
Cennetin üstün, ruhî, manevî ve zevkî gıdalarından birisi, yüksek mevki sahipleri ile bir arada bulunmaktır. Orada yüksek mevki sahipleri Peygamberler olduklarına göre, onlarla da buluşulacaktır. Ayrıca şehitler ve sıddıklar mertebesine yükselmek de mümkün olacaktır. Tecrîd-i Sarih Tercümesi ve şerhinin 1348 numaralı hadîsinde, bu konu yer almaktadır.
Aynı şekilde cennetteki karı-koca hayatı, eğelenmeler, sevişmeler de zevk içindir. Çünkü cennet nesil yeri, çoğalma, çoluk çocuk kazanma yeri değildir. Cennet hanımları hakkında muhtelif sûrelerde bilgiler bulunmakla beraber, Rahman, Vakıa ve Nebe', sûrelerinde bunlar hakkında daha etraflı tanıtmalar ve tasvirler yapılmıştır. Bu sûrelerde cennet kadınlarının yaşları, cazibeleri, kocalarına karşı cilveleri ve bağlılıkları, temizlikleri, nezâket ve edepleri, ruhu okşayan bir üslûpla dile getirilmektedir.
Ayrıca Tecrîd-i Sarîh Tercümesi ve Şerhinin 9. cildinde yer alan 1342 ve 1343 numaralı hadîsler de cennet hanımlarının hallerini tasvir ediyor. Bu iki hadîste, cennetle ilgili daha başka önemli bilgiler de vardır.Yasin Suresinin 56. Ayetinde de şöyle buyrulmaktadır:’’ Hem kendileri hem eşleri gölgeliklerde, tahtlarına kurulurlar.’’
7. Cennette ağırlanma ve ikram: Cennette yapılan hizmetler, ikramlar, izzetler, insana devamlı olarak misafirlikte gördüğü ikram hissini verecektir. Cennetin en iyi bir konaklama yeri olduğu âyetlerde belirtilmiştir. Sık sık misafire yapılan ikram şeklinde, cennet ehline ikramlar yapılacağı anlatılmaktadır (Âl-i İmrân, 198, Secde, 19 Fussilet. 32).
Cennetlilerin ağırlanacağı yerler olarak 8 ayrı bölümden bahsedilmektedir. Kur’an’ı Kerim’de sık geçen “Adin” ve “Firdevs” Cennetleridir. İnsanlar, kulluk dereceleri ve Allah nezdindeki değerlerine göre bu özel mevkilerden birinde ağırlanacaklardır. Meselâ Kehf Suresi’nin 107 ve 108. ayetlerinde şöyle buyurulur: “Onlar için bir ağırlama yeri olarak Firdevs Cennetleri vardır. Oradan, yani Firdevs Cennetleri’nden hiç ayrılmak istemezler.” Cennette ağırlanmanın sonsuz olarak devam edeceğinin bildirilmesi, dünyada olduğu gibi geriye alınmayacağının müjdelenmesi, Cennet ehlinin mutluluklarını kat kat artırmış olacaktır.
A'raf Sûresi'nin 43-51 âyetlerinde cennet ehli ile cehennem ehlinin birbiri ile görüşeceklerine ve cehennem ehlinin, cennetlilerden medet umacağına dair bilgiler var. Bu âyetlerin tasvir ettiği bu tabloyu ve A'raf ehlinin vaziyetini de tefsirlerden görmeliyiz.
Cennette cismânî ve maddî nimetler tasvir edilirken, hayatımızda ne olduğunu hiç duymadığımız, bilmediğimiz gözümüzü ve gönlümüzü doyuracak, bizi tatminlerin en büyüğüne ulaştıracak daha nice nimetlerin bulunduğunu da âyetlerde ve hadîslerde okumaktayız (Zuhruf, 71; Rıyazu's Sâlihîn, 1913 nolu hadîs, Tecrîd-i Sarîh Tercümesi ve Şerhi: 17-20; 10 Kere 40 Hadis, 21, 40, 32 no’lu hadîs).
Kur'an-ı Kerîm'de cennet nimetleri bu kadar canlı ve teferruatlı bir şekilde ortaya konduğu halde, gene de Dehr Sûresi'nin 20. âyetinde şöyle bir hülâsa verilmiştir: "Cennette nereye baksan bir nimet ve büyük bir mülk görürsün."
Cennete giren herkes, yerini arayıp sormadan dünyadaki evi gibi rahatlıkla bulabilecektir. Muhammed Sûresi'nin 6. âyetinde şöyle buyruluyor: "Allah, onları dünyada iken kendilerine tarif ettiği cennete sokacaktır." Cenneti, Kur'an-ı Kerîm'in tanıttığı ve tarif ettiği ölçüde öğrenmemiz gerektiğini de bu âyet belirtmektedir.
8. Allah’ı görmek: Yaşanmadıkça mahiyeti bilinmeyen en heybetli, en sevinç ve heyecan verici olay Allah’ı görmektir. Cennetliler, Allah; mekândan münezzeh olduğu halde, Cennetten O'nu göreceklerdir. Buna Yûnus Sûresi'nin 26. , Leyl Sûresi'nin 7. ve Kıyame Suresi’nin 23. âyetlerinde işaret olunmuştur. Peygamberimizin "Siz Rabbinizi dolunay şeklindeki ay'ı gördüğünüz gibi göreceksiniz." Hadîsi de delildir. Akâid kitaplarımızda da, Rü'yetullah'ın (Allah'ı görmek) dinimizce hak ve sabit olduğu anlatılmıştır. Muhakkak ki kelimelerin ifâde etmekten âciz olduğu bu hal, bizi mutlulukların en üstününe ulaştıracak, işte o zaman yaratılışımızın asıl mânasını anlamış bulunacağız. Dünyadaki kulluk derecemizin ölçüsünde, Cenâb-ı Mevlâmızın cemâli ile şereflenmekten zevk alacağız. Elmalılı Hamdi Yazır merhum, Dehr Sûresi'ni tefsir ederken, zaman zaman kendi bilinen üslubunun dışına çıkıyor, dünyayı mı yoksa âhireti mi anlattığını unutuyor. Cennet şarabını anlatırken, birden bire ilâhi aşk şarabını anlatmaya dalıyor. İnsan bu sûrenin tefsirini okurken, Hamdi Yazır merhumu, huriler ve köşklere karşı Cenâb-ı Hakkın cemâlini dileyen Yûnus Emre havasında görmeye başlıyor. Bunun için Dehr Sûresi'ni etraflıca incelemeliyiz, anlamadığımız ifâdeler ve terkipler varsa öğrenmeli ve bu sûreyi devamlı olarak bir kaç günde bir okumalıyız.
Çünkü bu sûrenin evvelinde, cehennemlikler için hazırlanan alevli ateş, zincirler, demir halkalar hatırlatılıyor. Mü'minlerin cehennem karşısında dehşet duymaları gerektiği ifâde olunuyor; sonra cennet tasvirlerine başlanıyor. Zâten cennet ve cehennem karşısında korku ile ümit arasında bulunmak esastır.
Mü'minler, Allah'ın rahmetini uman cennetini isteyen ve azabından korkan kimselerdir. Efendimiz "Cennet size ayakkabınızın bağından daha yakındır. Cehennem de böyledir." (Riyazu's Sâlihîn; 448 nolu hadîs) buyurmuştur.
9. Dünyamızı Cennete benzetmek: Bu konuyu bitirirken, son olarak şu hususu hatırlatmak isterim: Kur'an'ı Kerim'den cennet tasvirlerini incelemenin bir önemi de şudur: Cennet tasvirleri bize ebedî yurdumuzu tanıtırken, bir mü'minin dünyasını da tasvir etmektedir. Mü'minin dünyası da âhireti, cenneti kadar güzel ve düzenli olmalıdır.
Dünya, cennetin bir teşhir salonu gibidir. Dünyadaki her şey, her nîmet cennetteki benzerlerini göstermektedir. Fakat bir taraftan da cennet, dünyanın numunesini vermektedir. Elmalılı Hamdi Yazır merhum, Bakara Sûresi'nin 25. âyetindeki "Müteşâbihen" kelimesine dayanarak, mü'minlerin aile ve cemiyet hayatlarının aynen cennet hayatına benzemesi gerektiğini açıklıyor. İslâm diyarının pırıl pırıl, tertemiz, her tarafı yemyeşil, insanları edepli ve nezaketli, her tarafından şarıl şarıl sular akan, her tarafı huzur kokan bir yurt olması gerektiğini bu âyetin mânasından çıkarıyor. Bir de Rahman Sûresi'nin 46. âyeti olan "Rabbinin makamından (insanların hesap vermek üzere durdukları yerden korkan kimseye) iki cennet var." Mealindeki âyetin tefsirinde, bu iki cennetten birisinin dünya cenneti, birisinin âhiret cenneti olduğunu bir kısım müfessirlerin ileri sürdüğünü anlatıyor. Kendi ifâdeleri şöyledir: "Dâr-ı İslâm dediğimiz müslüman vatanı da böyle olmak (yani cennet gibi olmak) lâzım gelir. Âyet "müteşâbihen" kaydı ile buna da işaret etmiştir. İnsanların hepsi Allah'tan korkmuş ve ona göre amel etmiş olsalardı, dünyamızın her tarafı bir cennet kesilirdi" (Elmalılı Tefsiri, c. l, s. 275, 277).
10. Cennet – Cehennemin mahiyetleri: Kur’an’ı Kerim’de cennetle ilgili olarak bu kadar geniş bilgi verilmesine rağmen gene de bu konudaki ayetler, müteşabihattan sayılmıştır. Çünkü bu bahsedilen şeylerin mahiyetlerini, özelliklerini bilememekteyiz. Âhirete iman konusu gayba iman esasına dayanır.
Âhiretle ilgili âyetlerin üslup hususiyetleri de dikkat çekicidir. Cennet ve cehennemi anlatan, buralara girecek olanların sözlerini nakleden âyetler hep geçmiş zaman kipinde kullanılmaktadır. Meselâ Fâtır Sûresi'nin 34. âyetinde, cennete girecek olanların büyük bir sevinç içinde, heyecanla şöyle diyecekleri bildirilmiştir: "Dediler ki: Bizden tasayı gideren Allah'a hamd olsun, doğrusu Rabbimiz çok bağışlayan, çok karşılık verendir." Görüldüğü gibi "diyecekler" yerine, geçmiş zaman kipiyle "dediler ki" kullanılmıştır. Müfessirlerimiz bunun için "Tahakkuku vukuuna binâen", gelecek zaman yerine geçmiş zaman kullanılmıştır, diyorlar. Bunun mânası; Allah nezdinde olacak şeyler olmuş gibidir. Bunun için Cenâb-ı Mevlâmız âhirette olacak şeyleri olmuş gibi anlatmaktadır.
Kur'ân-ı Kerim âhiretin varlığının aklen isbat edilebileceğinin pek çok misâllerini veriyor. Sık tekrarlanan bir benzetme, öldükten sonra dirilmeyi ilkbaharda bitkilerin, çiçeklerin, ağaçların canlanması örneğiyle açıklıyor. Bir ahiret, bir hesap gününün geleceği yukarıda işaret edildiği gibi aklen zorunludur. Eğer bir adalet, bir hesap günü olmasa, iyilik sahipleri mükafatlarını, zalimler cezalarını görmeyecekti. Bunu Allah’ın verdiği vicdanımız ve aklımız kabul edemiyor. Ahiret, cennet, cehennem konusunda tutumumuz şu olmalıdır: Bu konuda Kur'ân'ı Kerîm ve hadîsi şeriflerin açıkça bildirdiklerine gönülden inanırız. Fakat bildirilmeyen şeylerin peşine düşmez, lüzumsuz sorular ve tecessüslerle zaman öldürme yoluna gitmeyiz. Biz, bu kısa sohbet yazımızda cennetle ilgili genel çizgilere dikkat çekmeye çalıştık.
NOT: İsteyen, bu sohbet yazısını çoğaltıp dağıtabilir.
Prof. Dr. Ahmet Coşkun
Erciyes Üniv. İlahiyat Fakültesi
Tefsir Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
KAYNAK: http://www.ahmetcoskun.com/index.php?
option=content&task=view&id=11