İSLAMİYET’E GÖRE ÂŞURA GÜNÜ VE AŞÛRA ORUCU
“Aşr Arapça’da “on” demektir.” [1] “Âşûrayı on sayısı ile ilgili olan aşr ve âşir veya develerin güdülmesiyle ilgili ışr kökünden türemiş Arapça bir kelime kabul edenler olduğu gibi, bu dilde “faula” vezninin bulunmadığını ileri sürerek İbraniceden geldiğini söyleyenlerde vardır.”[2]
“el-Aşur” Aşure günü, Arabî aylardan muharrem’in onuncu günü, dokuzuncu gününe de denir.”[3]
Âşûrâ günü ile ilgili bilgi birikimimiz hadis külliyatında yer alan rivayetlerden kaynaklandığı malumdur. Âşûrâ günü ile ilgili yeterli bilgiyi ancak onunla ilgili hadis nakillerini inceleyerek, Hz. Peygamberin tutumunu anlamaya çalışarak idrak etmek mümkündür. Şimdi Âşûrâ ile ilgili hadisleri dercedelim.
Hz. Peygamberin ve sahabesinin Âşûrâ günü ile ilgili oruç tutma nedenlerini araştırdığımızda iki sebep olduğunu görmekteyiz.
1- Cahiliye devrinde Arapların, Kâbe’nin örtüldüğü gün olması hasebiyle bu günde oruç tuttuklarını, bu yüzden geçmişte o gün oruç tutması dolayısıyla Hz. Peygamber’in bu alışkanlığını devam ettirerek Âşûrâ gününde oruç tutmaya devam ettiği... “Âişe radiyallahu anhâ’dan:”O(Âşûrâ), Kâbe’nin örtüldüğü gündür. Allah resulü sallallahu aleyhi vesellem, Cahiliyet devrinde o günde oruç tutardı, Kureyş de cahiliyet devrinde o gün oruç tutardı.” [4]
Bu hadise göre Hz. Peygamber, peygamber seçilmezden evvel de Âşûrâ günü oruç tutardı. Peygamber olduktan sonra da bu oruca devam etti. Peygamberimizin bu orucu tutma sebebi; Kâbe’nin her türlü bakım ve hizmetini yapan Kureyş kabilesinden olması sebebiyle, Kureyş’lilerin Âşûrâ gününe denk gelen Kâbe’nin örtüsünün değiştirilmesi uygulaması yapılırken bu günün önemine izafeten oruç tutan tüm Kureyş’liler gibi o da oruç tutmaktaydı.
İbnu Hacer, Kureyş’in tuttuğu bu orucun kökeni hakkında şöyle bir kanaate varmıştır: “Kureyş, Âşûrâ orucunu tutmada geçmiş şeriata –mesela Hz. İbrahim’in şeriatına- dayanmış olabilir. Resulullahın orucu da onlara muvafakat icabı olabilir. Nitekim Hac da böyle olmuştur. Veya bu hayırlı bir amel olması sebebiyle, Allah o gün oruç tutmasına izin vermiş olabilir.” [5]
Hz. peygamberin resul seçilmeden ve seçildikten sonra da devam ettiği bu oruç köken olarak Kâbe’nin kurucusu olan Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’den beri devam ede geldiği muhakkaktır. İslam gelmezden ve geldikten sonra; Kâbe’nin her yıl örtüsünün değiştirilmesine izafeten Kureyş’lilerin tuttuğu Âşûrâ orucu tamamen gelenekselleşmiş bir oruç olduğu anlaşılmaktadır. Mekkelilerin çoğunluğunun bu orucu bilmediği veya tutmadığı da varsayılmaktadır.
Hz. Peygamberin de Bi’set’ten önce Hanif’lere uyduğu rivayetlerini temel alacak olursak; Hz. peygamberin Âşûrâ orucu, cahiliye müşriklerinin aksine tamamıyla Hz. İbrahim’e ve Hz. İsmail’e uymak amacı güttüğü muhakkaktır. Bi’set’ten sonra da İslam’ın ruhuna uygun olan ve cahiliye döneminde de Hac menasiklerinin de uygulandığını hatırlatırsak; Kureyş’in geleneksel Âşûrâ orucunun da resulullah tarafından, Hz. İbrahim ve İsmail geleneği olarak devam ettirilmesinin çok normal bir tavır olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir.
2- Yahudilerin oruç tuttuğu bir gün olması dolayısıyla Hz. Peygamberin ve sahabesinin de bu günde oruç tuttuğu..
“İbn Abbas radiyallahu anh’dan: Allah resulü sallallahu aleyhi vesellem, Medine’ye geldiğinde Yahudilerin Âşûrâ günü oruç tuttuklarını gördü ve sordu: “Bu nedir?” Cevap verdiler: “Bu Salih bir gündür; çünkü o günde Allah, Musa ile İsrailoğullarını düşmanlarından kurtarmıştır da (Musa) o günde oruç tutmuştur. “ Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ben Musa’ya sizden daha yakınım.” Sonra kendisi o günü oruç tutmuştur; (ashabına da) o günde oruç tutmalarını emretmiştir. ( Buhari, Müslim ve Ebu Davud)” [6]
Hz. peygamber Medine’ye hicretinden sonra Yahudiler ile ve onların dini ve kültürel adetleri ile karşılaştı. İşte Yahudilerin Âşûrâ günü oruç tutma ibadetini böylece öğrendi. Ancak peygamberin Mekke’den ve Bi’set’ten önceden beri uyguladığı bu orucun onlarda da olmasının sebebini araştırdığını anlamaktayız. Yahudilerin de Kureyş’liler gibi Âşûrâ gününde oruç tutmalarını hoş karşılayan Hz. peygamber derhal onlara uyar. Şimdi bu aşama da Yahudilerin Âşûrâ orucunun kökenini anlamamız gerekmektedir. Ki resulullahın onlara bu hususta uyma kararını yeterince algılayabilelim.
Hadislerde ve İslam kültüründeki Âşûrâ orucunun kaynağına dair diğer rivayetler
Hadis külliyatında Âşûrâ orucunun dayanağına dair bazı rivayetlerin olduğunu da gözlemlemekteyiz. “ Teberânî, Mu’cem’ul –Kebîr’de metruk bir râvi kanalıyla Abdülazîz bin Saîd’den, o da babasından mürsel olarak – Osman b. Matar’a göre adı geçen sahabedir-: Allah resulü sallallahu aleyhi vesellem buyurdu: “....Allah, Nuh Aleyhisselam’ı Receb ayında gemiye bindirmiştir. O, o ay oruç tutmuştur ve halka da oruç tutmalarını emretmiştir. Gemi onları tam yedi ay taşımış, nihayet Âşûrâ günü Cudî dağına durmuştur. Nuh, beraberinde olanlar, hatta vahşi hayvanlar bile Âşûrâ günü Allah’a şükretmek için oruç tutmuşlardır. İsrailoğullarına deniz ikiye, Âşûrâ günü bölünmüştür. Âşûrâ günü Allah, Âdem’in tövbesini kabul etmiştir. Yunus’un şehrindeki insanların tövbesini de Âşûrâ günü kabul etmiştir. İbrahim de o gün doğmuştur.”[7] Bazı kitaplarda Hz. peygamberin “Mekke’den Medine’ye hicret ettiği gün olarak tavsif ederler”[8]
Günümüze kadar gelen bu tip rivayetlerin sıhhatinde şüphe bulunduğu bir gerçektir. ”Bunları ilmen doğrulama imkânı olmadığı gibi bir kısmının yanlışlığı da ortadadır.“ [9] Tevrat metinlerine göre Nuh peygamberin gemisi yedinci ayın on yedinci günü dağa oturduğu anlatılmaktadır. “Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat Dağları'na oturdu.”[10] “Mesela Hz. peygamber’in Medine’ye hicreti 10 Muharrem’de değil 12 Rebîülevvel’de gerçekleşmiştir.“ [11]
Âşûrâ günü ile ilgili olarak Kureyş’lilerin, Kâbe’nin örtüsünü değiştirdiği güne ve İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışları olan denizin yarıldığı güne izafe edilenler haricindeki rivayetler bir “İsrailiyat” ya da bu güne atfedilen doğru olmayan yakıştırmalar olduğu anlaşılmaktadır.
Ramazan orucu ve Âşûrâ orucu
Medine’ye “hicret’in ikinci yılında, Ramazan’da oruç tutmakla ilgili bu emir (Bakara 183. ayet) nazil oldu.”[12]“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”[13]
Hz. Peygamber, İslam dininin ibadeti olarak emredilen Ramazan orucundan sonra sahabeyi, Âşûrâ orucu ile ilgili olarak serbest bırakmıştır. “Âişe radiyallahu anhâ’dan:”Ramazan orucu gelmeden, önce Âşûrâ orucu tutulurdu. Ramazan orucu nazil olduktan sonra o günü isteyen tuttu, isteyen tutmadı.” (Nesâi hariç altı hadis imamı)”[14]
Ancak Hz. peygamberin kendisinin ölünceye kadar bu oruca devam ettiği sabittir. Bu hususta daha evvel değindiğimiz Müslim ve Ebu Davud’da yer alan hadiste, Âşûrâ orucu ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Gelecek sene inşallah dokuzuncu günü oruç tutarım.” Fakat gelecek sene gelmeden Allah resulü sallallahu aleyhi vesellem vefat etti. “ (Müslim ve Ebu Davud)”[15] Bu hadise istinaden, Hz. peygamber ölümünden bir yıl evvelsine kadar bu orucu tutmuş ve Âşûrâ orucunu asla terk etmemiştir
[1] T.D.V İslam ansiklopedisi; , Âşûrâ maddesi; İstanbul, 1996; c.4; s.24
[3] Arapça-Türkçe Büyük Lûgat; Bayrak matbaası; Ankara, 1981; c.3; s.379
[4] Rûdanî; Cem’ul fevaid; İz yayıncılık; İstanbul; c.2; s.53; Kütüb-i Sitte; Akçağ yayınları; Ankara, 1990; c.9; s.462
[5] Kütüb-i Sitte; Akçağ yayınları; Ankara, 1990; c.9; s.465
[6] Rûdanî; A.g.e; c.2; s.53; Kütüb-i Sitte; Akçağ yayınları; Ankara, 1990; c.9; s.463–464; Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih tercemesi ve şerhi; Diyanet işleri başkanlığı yayınları; Ankara sekizinci baskı; C.6; s.308–309
[7] Rûdanî; A.g.e; c.2; s.55
[8] T.D.V İslam ansiklopedisi; İstanbul, Âşûrâ maddesi; İstanbul, 1996; c.4; s.25
[9] T.D.V İslam ansiklopedisi; Âşûrâ maddesi; İstanbul, 1996; c.4; s.25
[10] Kitabı Mukaddes; Tekvin Bab8/4; s.7
[11] T.D.V İslam ansiklopedisi; İstanbul, 1996; c.4; s.25
[12] Mevdudi; Tefhimu’l Kur’an; İnsan yayınları; İstanbul, 1996;c.1; s.142
[13] Kur’an’ı Kerim; Bakara suresi; ayet 183
[14] Rûdanî; A.g.e; c.2; s.53; Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih tercemesi ve şerhi; Diyanet işleri başkanlığı yayınları; Ankara sekizinci baskı; C.6; s.308–309
[15] Rûdanî; A.g.e; c.2; s.54
Cengiz DUMAN
ARAŞTIRMACI-YAZAR