Stres kelime olarak baskı, zor, ızdırap, gerilim, gerginlik, basınç anlamlarına geldiği gibi baskı altında kalmak, yüklenmek, zorlanmak manalarını da karşılamaktadır. Dilimizde tam olarak karşılığı "yüklenme ve zorlanma" olarak iki kelimeyle çevrilebilir. Yani stres "fiziki, ruhi ve sosyal faktörlerin tesiriyle insanın halet-i ruhiyesinde meydana gelen sıkıntı hali ve bunun hastalık olarak bedene yansıması" şeklinde tarif edilebilir.
NELER STRES DOĞURUR?
Günümüzde stres yapan faktörler oldukça artmış durumdadır. Başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz:
-Üzüntü, keder, heyecan, ani bir hissi şok, müzmin dertler stres sebebidir. Yine insanın geçmişinde işlediği hatalar, vicdan azapları, maruz kaldığı haksızlıklar, istikbal endişeleri.
-Tarih boyunca ölüm, sakatlık, keder, yıkım, fakirlik ve düzensizlik getirmiş olan savaşlar.
-Sanayileşmenin etkisiyle hızlı şehirleşme, köyden kente göç, aşırı kalabalıklaşan şehirler, kutu gibi yüksek apartmanlarda tabiattan uzak yaşamak.
-Kültürel yabancılaşma, batı kültürünün ruh dünyamızı istila etmesi, değerlerimizde yozlaşma.
-Havanın, toprağın ve suyun kirlenmesi.
-Trafik sıkışıklığı ulaşım zorluğu.
-İş hayatında kıyasıya rekabetin hakim oluşu.
-Manevi değerlerin giderek hayatımızdan dışlanması, maddeci dünya görüşünün yaygınlaşması.
-Komşuluk, arkadaşlık, akrabalık gibi dayanışmaların zayıflaması. Yardımseverlik ve kanaatkarlığın itibar görmez hale gelişi. Toplumun yükselen tek değerinin "zenginlik" oluşu. Yükselmek ve daha çok kazanmak için herşeyin mübah görülüşü.
-Geleneksel geniş aile tipinden çekirdek küçük ailelere geçiş. Giderek evliliğin ve evlilikte "az çocuk"un rağbet görmesi. Kadınların çocuk doğurmaktan korkması.
-Kadının iş hayatında daha aktif oluşuyla çocukların yalnız kalması ve televizyon, atari gibi madeni cihazlara yönelmeleri.
SONUÇ NE?
Stres arttıkça, insanlar adeta gerilim içinde yaşadıkça ve ona yüklenen, onu zorlayan faktörler üzerine yağmur gibi yağdıkça işte şunlar ortaya çıkmıştır:
-Artık insan daha mutsuzdur. Kıyasıya rekabetin içindedir. İşyerinde eser ortaya çıkarmanın zevkini ve mutluğunu yaşamıyordur, aksine dişli çarkın bir parçası olmanın yılgınlığı içindedir. Sabah erkenden işe gitmekte, akşam geç saatlere kadar emir altında ve kendi belirlemediği şartlarda bulunmaktadır. Akşam ise adeta büyülenmişçesine televizyonun titrek ışıkları karşısına geçmekte, insani ilişkiye ve iletişime vakit bulamamaktadır. Bu da onun kalabalıklar içinde yalnızlık hissi duymasına sebep olmakta, yılgınlık ve mutsuzluk duygularını içine bastırmaktadır.
-Kadınlarda durum daha değişiktir. Hamile kalma, anne olma, çocuğuna süt verme ve onunla bütünleşme, ev işleri gibi kadının geleneksel yük ve görevleri artık küçümsenir olmuştur. Kadın da sabah erkenden üniformayı sırtına geçirmekte, geç vakte kadar koşturmaktadır. Eve yorgun argın gelmekte ve bu sefer ev işlerini yapmaya çalışmaktadır. Doğallıktan ve fıtrilikten kopuş onu da mutsuzluğa itmiştir.
-Çocuklar da yalnız ve mutsuzdur. En tabii hakları olan anne sütünü daha az almakta, anneleriyle kopuk yetişmektedir. Eskisi gibi fazla kardeşi ve oynayacağı alanları ve arkadaşları olmayınca televizyona, bilgisayar oyunlarına yönelmektedir. Bu da onların yalnızlaşması ve mutsuzlaşması anlamına gelmektedir.
-İnsanlar daha sık depresyona girmektedir. Çökkünlük demek olan depresyonda; isteksizlik, sıkıntı, hiçbir şeyden zevk almama, uyku azlığı veya fazlalığı dünyadan bıkkınlık, karamsarlık istikbal endişesi gibi şikayetler olmaktadır. Depresyon çağımızın çok yaygın bir ruhi bozukluğudur.
-Çocuklarda hiperaktivite, uyum problemleri, tırnak yeme, gece altına kaçırma, oburluk gibi psikolojik problemler artmıştır.
-Yine insanlarda aşırı iştah, oburluk ve şişmanlık sorunları çok fazladır.
-Kimi insanlar ise sıkıntı ve gerilimden suni dünyalara kaçarak kurtulma, daha doğrusu kendilerini uyuşturma yolunu seçmişlerdir. Modern dünyamızda uyuşturucu, alkol kullanma, sigara, kumar gibi kötü alışkanlıklar büyük dert halindedir.
-Aile geçimsizliği, boşanma ve yalnız yaşama giderek artmaktadır. Avrupa ülkelerinde her üç, ABD'de her iki evlilikten biri boşanma ile neticelenmektedir. Bu da karı-koca ve özellikle çocuklar için felaket demektir.
-Günümüzde intihar, cinayet, şiddet gibi toplum problemleri yaygınlaşma eğilimindedir.
-Problemli bazı insanlar ise sahte dinlere, sektörlere sığınmaktadırlar. Adeta bu topluluklar içinde kendilerini rahatlatmaya çalışmaktadırlar. Başlarında para ve şehvet düşkünü bir şarlatanın bulunduğu bu sektörler ise sonuçta insanlara acı, gözyaşı ve istismar edilmeden başka birşey vermemektedir. Bazen toplu halde intihar etmekte, ama akibetleri daima kederli olmaktadır.
ÇÖZÜM NE?
Kanaatımızca stres probleminin halli tabiata, fıtrata ve yaratılış gayesine dönmekten geçmektedir.
-Bir insanın dindar oluşu, özellikle dinimiz olan İslamiyete bağlı oluşu streslere ve gerilimlere karşı kalkandır. Günün değişik vakitlerinde kıldığımız beş vakit namaz, kadere ve hayrın şerrin Allah'tan geldiğine iman, kanaatkarlık, ahirete inanç, yılın bir ayında tutulan oruç kişilere ruhi ve bedeni direnç vermektedir.
-Ailenin korunması, insanların sıcaklığı ve mutluluğu ailesinde araması dış dünyanın tehlikelerine karşı koruyucudur. Bu yüzden toplumun temeli demek olan aile baştacı edilmelidir.
-Yüksek apartmanlar yerine tek veya iki katlı, ağaçlı mekanlarda olan evlerde yaşama tercih edilmelidir.
- Anne-baba ve çocuklarda daha düzenli ve uyumlu iletişim kurulmalıdır.
-Suni yatıştırıcı ve uyarıcılardan kaçınılmalıdır. Mutluluk tabiilikte aranmalıdır.
-Bayram ve kandil gibi toplumu birleştiren, kaynaştıran günlere daha önem vermelidir. Çünkü bu günler barış, kaynaşma ve kardeşliğin zirveye çıktığı zaman kesitleridir.