Kardeşler Giyim  
 
  Çağdaş İslam düşüncesinin sorunları 23.04.2024 22:05 (UTC)
   
 
Çağdaş İslam düşüncesinin sorunları
 
 
Nasr Hamid Ebu Zeyd, İlahi Hitabın Tabiatı adıyla Mehmet Emin Maraşlı tarafından dilimize çevirilen, Mefhumu’n-Nass Dirâse fi Ulumi’l-Kur’an adlı kitabının giriş kısmında günümüz İslam dünyasının içinde bulunduğu temel problemi ortaya koymak amacıyla şöyle demektedir:
“…bizim bugünkü sorunumuz, geleneğimizi dağılıp yok olmaktan korumak değildir….düşmanlarımız, bilincimizi yeniden şekillendirmeye yönelik nihai uğraşıda veya daha doğru bir ifadeyle, planlarına karşı sonsuz teslimiyetimizi ve bütün alanlarda kendilerine mutlak bağlılığımızı sağlayacak olan sahte bir bilinçle bizi donatmak için, gerçek bilincimizi gasp etme yönünde sahip oldukları kültür ve iletişim kurumları aracılığıyla verdikleri uğraşıda saflarımızda gedik açmayı başardıklarına göre, bugün bizim takınacağımız tavır, bizzat kendi varlığımızı savunmak olacaktır… Şu halde, biz araştırmacılar, bugün söz konusu meydan okuyuşlara cevap verme konusunda ne yapabiliriz?” (s.34-35)
Yazarın bu ifadelerinden anlaşılan, günümüz İslam toplumlarının, geçmişteki İslam toplumlarından farklı tehlikelerle karşı karşıya olduğudur. Zira ona göre geçmişte İslam toplumlarına yönelen tehdit açık bir savaş şeklindeyken, günümüzde üstü örtülü bir biçimde İslamî kimliği yok etme şeklinde dönüşmüş gibidir.
Nasr Hamid Ebu Zeyd, acaba hala aynı kanaatte midir bilinmez, ama 1991 Körfez Savaşından beri, İslam coğrafyasının önemli bir bölümü sürekli savaş içerisindedir. Avrupa’nın ortasında Bosna-Hersek’te yaşanan, Müslümanlara karşı gerçekleştirilmiş insanlık dışı soykırım, Afganistan ve Irak’ın ABD tarafından işgali gibi savaşlar, bütün İslam coğrafyasını korkutmuş ve sindirmiştir. Nasr Hamid Ebu Zeyd’in dediği gibi kültürel dejenerasyonun uygulanmaya devam ettiği pek çok İslam ülkesi de vardır. Ancak, bunlar daha çok Afganistan ve Irak’ın işgalinden dersler çıkararak, dünyanın tek patronu olduğu iddiasında olan Amerika’ya ve onun politikalarına boyun eğme eğilimindedirler. Bu ise kültürel dejenerasyonu körüklediği gibi, İslamî kimlik ve kişiliği yok etme aşamasına gelmiş gibidir.
Bu tür uygulamalar karşısında terörist kimliğiyle sivrilen ve Müslümanları bu anlayışları çerçevesinde örgütleyen Usame b. Ladin gibi birkaç sivri akıllı ortaya çıkmış ve kendilerini bütün Müslümanların temsilcisi gibi addederek hareket etmeye sevk etmişlerdir. Bu mantaliteye sahip kişilerin, Müslüman kimliği altında ortaya koydukları icraatlar ise İslam ile örtüşmekten daha çok, vahşi Hıristiyan Batı’nın geçmiş yüzyıllarda ortaya koymuş olduğu insanlık dışı, insanı bir maddeden öte görmeyen bir anlayış biçimindedir. Onların ortaya koymuş olduğu bu uygulamaların İslam’la, onun öğretileriyle alakası olmadığı çok açıktır. Böyle olduğuna göre, muhtemelen bu tür örgütlenmelerin kökeni de İslam dışı kaynaklarda aranmalıdır. İslam’ı ve Müslümanları savunmak adına ortaya çıkmış olan terörist örgütlenmelerin İslam ile hiçbir bağlantısı yoktur.
Adı geçen kitabında Nasr Hamid Ebu Zeyd, İslam’a ve Müslümanlara yönelik yıpratma ve yok etme faaliyetleri karşısında cevap verme gayreti içerisinde olan iki kesim olduğunu tespit etmektedir.
“…bazıları gerçek kurtuluşumuzun, fert ve toplum hayatındaki en ince ayrıntıya varıncaya kadar, ekonomik, sosyal ve siyasal hayatımızın tamamına İslamî hükümleri tatbik etme ve hakim kılmada ifadesini bulan bir İslam’a dönüşle mümkün olacağı kanaatini taşımaktadır. Fakat bu görüş sahipleri, bize ekonomik, sosyal ve siyasal değişime ilişkin hemen hiçbir tümel anlayış ve tasavvur sunmamaktadırlar. Onlar, Müslümanların geçmişte İslam sayesinde gerçekleştirdiği ilerleme ve medeniyetin tanıklığına başvurmaktan bir adım ileriye gidemezler ve bu ilerlemeyi, Müslümanların salt dini metinlere tâbi olmalarıyla ve bu metinleri hayatlarına hakim kılmalarıyla açıklarlar. Bugün İslam’dan uzaklaştığımız şeklindeki iddialarınız doğru ise, peki İslam’a dönmeyi nasıl gerçekleştireceksiniz diye sorduğumuzda ise, onların: Şeriat hükümlerini tatbikle şeklinde bir cevaptan başka bir şey işitmemiz mümkün değildir. Nitekim bu, günümüzde kendisini dinî olarak nitelendiren tüm kesimlerin yüksek sesle dile getirdiği ve benimsediği bir taleptir.
….
Günümüz dini söyleminde, bu gelenekçi hareketin karşısında, “yenilikçi akım yer almaktadır. Bu akım, eskileri taklit etmemizin mümkün olmayacağı kanaatini taşır. Zira onlar, kendi dönemlerini yaşamışlar, içtihatta bulunmuşlar, bir kültür meydana getirmişler, bir felsefe oluşturmuşlar ve bir düşünce inşa etmişlerdir. İşte bütün bunların toplamı, onlardan devr aldığımız kültürel mirastır (gelenek). Bu gelenek hala bilincimizi şekillendirmeye devam etmekte ve farkında olarak veya olmayarak davranışlarımızı etkilemektedir. Bu geleneği nasıl görmezlikten gelemez ve bir çırğıda silip atamazsak, aynı ölçüde onu olduğu gibi de kabullenemeyiz. Dahası, bize düşe onu yeniden biçimlendirmek, çağdaş verili durumla uyuşmayan yanlarını ayıklamak, olumlu yönlerini desteklemek ve bu yönleri yeniden elden geçirerek çağımıza uygun bir dille yeniden şekillendirmektir. Eğer içinde bulunduğumuz krizi aşmak istiyortsak, bu, kendisinden müstağni kalamayadcağımıuz bir yenileşmedir (tecdid). Bu, geçmişle şimdiyi bir araya getiren, yeni olanla miras kalanı birbirine bağlayan bir yenileşmedir.” (s.35-37).
Evet yazarın bu tespiti doğrudur. Günümüz İslam dünyasında temelde iki akım ortaya çıkarak Müslümanların problemlerini çözme iddiasında bulunmaktadırlar. Fakat burada dikkate alınması gereken bir başka husus daha vardır. Bu iki arasında neredeyse birbirine aykırı ve çelişik manzaralar ortaya çıkmasına sebep olan bir çekişme vardır. Ne gelenekçiler modernistleri, ne de modernistler gelenekçileri ciddi anlamda anlamaya çalışmamaktadırlar. Gelenekçiler, modernistleri dini popularize etmekle, dini kendilerine uydurmakla suçlarken; modernistler gelenekçileri dini kalıplaştırmakla ve geçmişte yaşamakla suçlamaktadırlar. Her Müslüman toplumda bu ayırım söz konusudur. Üstelik bu iki akım arasındaki bu kısır çekişme, problemlerin çözümü yerine daha fazla karmaşıklaşmasına yol açmakta ve bu sebeple sadece dindar olarak dinini yaşamak arzusunda olan halk karşılaştıkları problemleri kendi kendilerine çözmekle karşı karşıya kalmaktadır.
Bir başka problem de özellikle modernistlerin, Hıristiyan Batı’da geliştirilen bir takım düşünce ve akımlara angaje olmaları meselesidir. Batı’da geliştirilen her türlü düşünceyi eleştiri süzgecinden geçirmeden kabullenen modernistlere çokça rastlamaktayız. Mesela Faslı Feminist Fatma Mernissi, batılı feminizm akımının tesiriyle, İslam toplumlarını bu açıdan ele almakta ve değerlendirmelerinde geleneği ve kültürel ögeleri tamamen yok sayarak Batı Tipi bir Müslüman kadını ortaya çıkarmak için gayret sarfetmektedir. Fakat bu yaklaşımın Müslüman toplumlarında pek de yer tutmadığı görülür. Eğer gerçekten İslam toplumlarında kadına karşı onu aşağılayıcı, onu insan olmaktan uzak gören bir anlayış varsa, bu düzeltilmelidir. Ancak bunun yolu kendi toplumun aşağılamak olamaz.
Merseleye bu açıdan bakılınca, günümüz Müslüman toplumlarının geri kaldığı, kadını aşağıladığı, bilimsel gelişmeler ortaya koyamadığı vb. şeklinde modernistlerden gelen eleştirilerin yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Zira, bu tür eleştiriler, Batı tesiriyle ortaya atılan eleştirilerdir. Acaba gerçekten Müslüman toplumlarında kadınlar geri plana atılmış, aşağılanmış mıdır yoksa, Batıda birileri bunu böyle söylediği için mi biz böyle düşünmeye sevk edilmişizdir. Çözülmesi gereken noktalardan biri budur.
Kanaatimce batı kaynaklı olarak İslam’a ve Müslümanlara yönelik olarak geliştirilen düşüncelerin, iyice tenkit süzgecinden geçirilmesi gerekir. Aksi taktirde, bu tür düşüncelere kapılarak kendi kültürel mirasımızı, geleneklerimizi, modernleşme adına hiçe sayarak çöğe atmak zorunda kalırız.
Bir de şöyle bakalım, batıda kadın ne kadar özgürdür ve insandır. Hıristiyan batı düşüncesi yüzyıllarca kadının insan olup olmadığını tartışırken, Müslüman toplumları kadının da bir birey olarak sosyal hayata katkıda bulunması konusunu araştırmıştır. Çarşıya pazara baktığınızda kadınları görürsünüz. Aynı şekilde toprağı işlerken de kadın vardır ve cephe de mermi taşıyan da kadındır. Halbuki günümüz çağdaş dünyasında kadın bir sex objesi halinde topluma sunulmaktadır. Hangi reklama bakarsanız bakın kadını görürsünüz, çoğu zamanda çıplak olarak görürsünüz. Araba reklamı mı, bakın üzerinde kadın vardır veya adam site yapmış ev mi satıyor, ön planda yine kadın. Şekerleme reklamı, televizyon reklamı, gazete reklamı hepsine bakın ön planda hep, geleneklerimize ve kültürümüze aykırı olarak giydirilmiş bir kadın vardır. Şimdi bu kadın mı özgürdür? Bu kadın mı insan yerine konmaktadır.
Öyleyse batı kaynaklı olarak Müslüman toplumlarına yöneltilen eleştirileri çok dikkatli okumamız gerekir.
Öte yandan gelenekçi İslamcı düşüncenin de bu noktada modernistlerden farklı olmadığını söyleyebiliriz. Onlar da Kur’an’a uymak adına, dini skolastik bir yapıya büründürerek, asr-ı saadette yaşama özlemiyle bugünü anlamaktan çok uzaktırlar. Hala geleneksel çözüm önerilerinde ısrar ederek, ortaya çıkan yein problemleri görmezden gelmeye devam etmektedirler. Kru’an’nı asrın idrakine söyletmekten çok uzak olan bu anlayış doğal olarak ilerleme, gelişme ve çağdaşlaşmayla çelişmekte, kendisini Müslüman olarak tanımlayan ve dininin gereklerine göre bir hayat tarzı yaşamak isteyen insanları kapalı bir toplum olmaya sevk etmektedirler. Kapalı bir toplum gelişmeye karşıdır, ilerlemeye karşıdır. Çağı ve güncel şartları anlamaktan uzaktır.
İslam demek, sadece ibadetler demek değildir. İslam demek sadece suç fiillerini işleyenlere had uygulamak, zina edeni taşlamak, hırsızlık yapanın eşlini kesmek demek değildir. İslam sosyal bir dindir. Her alanla ilgili çözüm ve projelere açıktır. Yeter ki onu asrın idrakiyle okuyalım. İslam’ı sadece ibadetlere ve had cezalarına indirgeyen bu anlayış, İslam toplumlarının geri kalmasında ve yeni projeler üretememesinde birinci derecede etkendir. Biz hala kadının örtünmesi, çalışması vs. konularıyla vaktimizi öldürürken, dünya her konuda yeni açılımlar yakalamaktadır.
Mesela cinsellik konusunda biz artık sıradanlaşmış şeyleri bile çözümsüz olarak bırakırken, dünya vekil annelik gibi bir kavram geliştirerek yeniden üreme teknikleri ortaya koymuştur. Biz ise hala bunlardan habersiz olarak sadece gazete haberlerini izlemekteyiz. İslam’da bu tür yöntemler kullanılabilir mi kullanılamaz mı tartışmasını yapmayı bile düşünmeden doğrudan reddetme yada birileri eğer iyi olduğunu söylemişse tartışmadan kabul etme eğilimizdeyiz. Düşünüp kafa yormak, araştırıp gerçeği öğrenmek gibi bir gayretimiz hiçbir zaman olmuyor.
Örnek olarak verdiğim konu kapalı olmaması için kısaca açıklayayım. Vekil annelik denilen sistemde çocuk doğurmaya çeşitli tıbbi sebeplerle yeterli olmayan kadından alınan yumurta kocasının spermiyle döllenerek bir başka kadının rahmine yerleştirilmekte. İslam açısından evli olan karı ve kocanın sperm ve yumurtalarının döllenmesinde sakınca olmamasına rağmen, bu döllenmiş yumurtanın başka bir kadına enjekte edilmesi, yabancı bir erkeğin sperminin yabancı bir kadına naklini içerdiği için problemli gözükmektedir. Bunun dine uygun olabilmesinin şartı kadının geçici (mut’a) yada sürekli bir nikahla erkeği nikahlanmasıdır. Eğer taşıyıcı (vekil) anne, sperm sahibi erkekle nikahlanırsa, dini açıdan problem kalmaz.
Konuya tekrar dönecek olursak; günümüz İslam düşüncesinin problemleri yalnız bunlar da değildir. Günümüz Müslümanlarının yeni ortaya çıkan sorunlar karşısından hükmünü bilmek istedikleri o kadar fazla konu vardır ki, bütün bunların İslam açısından cevaplanması mecburiyeti inkar edilemez bir biçimde ortadadır. Halbuki günümüz düşünürleri gelenekçi ve çağdaş ikilemi arasında bocalayıp durmakta sorularla ilgilenmek yerine teoriyle vakit geçirmektedirler. Bir an önce bu türlü kısır çekişmeler terk edilerek, insanların ihtiyaçlarının karşılanması gerekir.
 
 
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ 
ÖĞRETİM ÜYESİ
 
 
  İÇİNDEKİLER
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  YAZARLAR
 
YAZARLAR
Ali DUMAN
Yrd.Doç.Dr
Loadtr.Com

Ali ESGİN
Yrd.Doç.Dr

Derya EĞİLMEZ
Yazar

Cengiz DUMAN
Araştırmacı-Yazar
Loadtr.Com

Mehmet BAŞAR
Gazeteci-Yazar
Loadtr.Com

SÜRELİ YAYINLAR

EKLENENLER

İsrailoğulları kavramının oluşumu üzerine

 

İMAM EBU YUSUF, HAYATI, FIKIHÇILIĞI VE ESERLERİ

 

 

KUR'AN'DA ZİKREDİLEN MEYVELER

 

İSLAM TARİHİNDE SEÇİM USULÜ

 

evli çiftlerde cinsellik

 

NÜKLEER SANTRALLER VE ÇEVRE GÜVENLİĞİ

 

“AYNA” PROGRAMI İLE DÜNYA’YI DOLAŞMAK

 

Elmalılı'nın meali veya sahipsizliğin meali

 

KUR'AN'I KERİM'E GÖRE İNSAN DAVRANIŞLARI

 

  İSLAM İLMİHALİ
İSLAM İLMİHALİ KONULARI
Loadtr.Com
İSLAM İLMİHALİ
İLMİHAL NEDİR ?
GUSÜL VE GUSLÜ GEREKTİREN HALLER
GUSLÜN FARZLARI
GUSLÜN SÜNNETLERİ
GUSÜL ETMESİ FARZ OLANLARA HARAM VEYA MEKRUH OLAN ŞEYLER
Teyemmüm nedir ?
TEYEMMÜMÜ MUBAH KILAN VE KILMAYAN BAZI HALLER
İMAMLIK VE CEMAAT
Kasten kılınmamış namazların kazası olmaz
BAYRAM NAMAZI NASIL KILINIR
CENAZE NAMAZI NASIL KILINIR
MEKRÛH VAKİTLER
NAFİLE NAMAZLAR
Kadın'a Namaz kılmak İçin Getirilen Kolaylıklar
SEHİV (Yanılma) SECDELERİ İLE İLGİLİ MESELELER
TİLÂVET SECDESİ İLE İLGİLİ MESELELER
KİMLERE ZEKÂT VERİLİR, KİMLERE VERİLMEZ?
KİMLERE ZEKÂT VERİLİR, KİMLERE VERİLMEZ?
ZEKÂTA BAĞLI OLMAYAN MALLAR
ALTIN İLE GÜMÜŞÜN ZEKÂTI
HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI
HACCIN RÜKÜNLERİ
HAC VE UMRE İLE İLGİLİ YASAKLAR
Prof.Dr. Köse: Sigara hamilelere haram
Faiz gelirleriyle işlenen hayırın sevabı var mıdır?
İSLÂM'DA MUAŞERET (GÜZEL GEÇİNME) ÂDÂBI
OJE KULLANMANIN HÜKMÜ
DİNİMİZDE KURBAN İBADETİ
Çocuğa İsim Vermek
İMAMLIK VE CEMAAT
İSLAM DİNİNDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL VE ABDEST
Fıtr Sadakası nedir, kimlere, nasıl ve ne zaman verilir?
Namaz'da cebi tek hamlede kapatın
Kurbanlık Hayvan Alımlarında Dikkat Edilecek Hususlar Nelerdir?
KURBAN KESİMİ NASIL YAPILMALIDIR?
KURBAN YÜZME VE PARÇALAMA İŞLEMLERİNDE NELER YAPILMALIDIR?
SAFA VE MERVE ARASINDA SA’Y ETMEK
RESİMLİ TEYEMMÜM TARİFİ
Çocuğa İsim Vermek
İSLAMİYET'E GÖRE ÂŞURA GÜNÜ VE AŞÛRA ORUCU
Âşûrâ günü ile ilgili bidatler
ÂŞÛRÂ GÜNÜ VE ÂŞÛRÂ ORUCUNUN MAHİYETİ
TEVRAT’A GÖRE AŞURA GÜNÜNÜN ÖNEMİ VE ÂŞURA ORUCU
  FIKIH İMAMLARI
FIKIH İMAMLARI
Ebu Hanife (İmam Azam)hayatı, eserleri ve fıkıhçılığı
İmam Şafi hayatı ve fıkıhçılığı
İmam Malik, Hayatı ve Fıkıhçılığı
İmam Ahmed b. Hanbel, Hayatı ve Fıkıhçılığı
İmam Cafer, Hayatı, Fıkıhçılığı
İmam Davud bin Ali Ez-Zahiri, Hayatı, Fıkıhçılığı
İmam Ebu Yusuf, Hayatı, Fıkıhçılığı
  KUR'AN KISSALARI
KUR’AN'I KERİM KISSALARI
RESULLER’İN TEBLİĞ MÜCADELESİNDE KAVİMLERİNİN DİRENİŞ PSİKOLOJİSİ
HZ.LUT VE HELAK OLAN KAVMİ
BURUÇ SURESİ IŞIĞINDA ASHAB-I UHDUD KISSASI
KUR’AN VE TEVRAT’A GÖRE; HZ. LUT KISSASI
HZ.SÜLEYMAN VE HÜKÜMDARLIĞI
HZ. YUNUS VE KAVMİNDEN KAÇIŞ
İSMAİL PEYGAMBER KISSASI IŞIĞINDA ÖĞÜT VE İBRETLER
HZ. HACER VE HİCRETLERİ
KURBAN HZ. İSMAİL Mİ HZ. İSHAK MI?
HZ. MUSA'NIN ALLAH İLE MÜKÂLEMESİ(KONUŞMASI)
ALİM KUL VE HZ. MUSA
HZ.HARUN VE YARDIMCI RESULLÜK
NANKÖR BİR TOPLUM ÖRNEĞİ:MEDYEN HALKI
HZ. YUSUF; ONBİR YILDIZ, AY VE GÜNEŞ
HZ.YAHYA VE ŞEHADETİ
AD KAVMİ VE HZ. HUD
YE'CÛC VE ME'CÛC
HZ. NUH VE TUFAN
SÂMİRÎ VE ALTIN BUZAĞISI NEZDİNDE ÖĞÜT VE İBRETLER KISSASI
KUR'AN'DA BAHÇE SAHİPLERİ KISSALARI
ZÜLKARNEYN KISSASI
PEYGAMBERLERDE HİCRET
SALİH PEYGAMBER VE SEMUD KAVMİ
İSMAİL PEYGAMBER KISSASI IŞIĞINDA ÖĞÜT VE İBRETLER
KISSALARDA MÜŞRİKLERİN VAHYE VE RESULE KARŞI ALDIKLARI TAVIRLAR
KUR’AN VE TEVRAT’A GÖRE HZ.İBRAHİM, HZ.İSMAİL VE HZ.HACER’İN MEKKE’YE HİCRETİ
HZ. İBRAHİM VE HZ. İSMAİL’İN KÂBE’Yİ İNŞÂ ETMESİ

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol