|
|
|
|
|
|
|
|
İslâm Hukukunda Adam Öldürme Suçu ve Cezası
Adam öldürme fiili İslâm hukukunda kısası gerektiren suçlar arasında değerlendirilir.
a. Kısas
Sözlük anlamı itibariyle arka arkaya gelmek, iz sürmek, kesmek anlamında olan kısas, işlediği adam öldürme veya müessir fiile karşılık faile fiilinin aynısı ile mukabelede bulunmayı ifade eder. Faille mağdur arasındaki eşitliğin sağlanmasıdır. Bir başka şekilde kısas, kasten işlediği adam öldürme ve müessir fiile karşılık faili fiili cinsinden olmak üzere eşit bir ceza ile cezalandırmaktır, diye tanımlanır. Öldürme, yaralama ve herhangi bir uzva zarar verilmesi halinde, failin de işlediği fiilin misliyle cezalandırılmasıdır.
b. Kısasın Tarihçesi
Tarihe baktığımızda kısasın eski Yunan ve Roma toplumları ile İslâm öncesi Arap cahiliyye toplumunda da var olan bir ceza sistemi olduğunu görmekteyiz. İlk dönem toplumlarındaki uygulamasına kısas suçtan zarar gören veya mirasçıları tarafından doğrudan suçluya uygulanırdı.
Arap cahiliye toplumuna baktığımızda ise kısasın sadece suçluya değil, suçlunun mensubu bulunduğu kabileye karşı da uygulandığı görülmektedir. Bu da şahsî intikam duygularıyla hareket edildiği bir döneme işaret eder. Zira, kısasın arkasında meşru devlet otoritesi bulunmamaktadır. Bir kimseye karşı işlenen suç, o kimsenin mensup olduğu kabileye karşı işlenmiş kabul edilmekte ve bu yüzden, gerek suçu işleyenin ve gerek mağdur edilenin kabileleri birbirine girmektedir. Bunun temel sebebi suçun şahsiliği prensibinin göz ardı edilmesidir. Öte yandan bu tür kısas uygulamasında suçun manevî unsuruna da dikkat edilmediği söylenebilir. Yani failin fiili işleyiş maksadı, kastî mi yoksa gayrı iradî mi yaptığı araştırılmamaktadır.
c. İslâm Hukukunda Kısasın Uygulaması
İslâm hukukunda kısas uygulamasının, toplumsal düzenin sağlanmasında gerçekten faydalı bir ilke olduğu söylenebilir. Özellikle cahiliyye dönemi kısas uygulamaları göz önüne alındığında, bu dönemin aksine olarak kısasın savaş aracı değil, barış aracı olduğu görülmektedir. Zira Kur'ân-ı Kerîm'in de işaret ettiği gibi : "Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır..." (Bakara, 2 / 179) kısas sayesinde suçun şahsiliği prensibi kabul edilmiş ve bunun yanında suçun önlenmesi ve ortadan kaldırılmasında caydırıcılık prensibi de açık olarak gözetilmiştir.
İslâm öncesinde kin ve şahsî intikam duygularına dayalı ve keyfîliğe dayanan kısas, İslâm ile adalet esasına dayanan ve sınırları belirlenmiş olan resmî bir hale gelmiştir. Resmi hale gelen ve suç-ceza dengesinin sağlanmasına yol açan bu çeşit kısas uygulamasıyla şahsî öç alma duygularının önüne geçilmiş ve cezalandırmada keyfîlik yerini cezanın şahsîliği prensibine bırakmıştır. Üstelik kısasın bu şekilde kurumlaşması, suçun manevî unsurunun da dikkate alınmasında önemli bir etken olmuş, olur olmaz şekillerde kısasın uygulanmasından ziyade failin bu suçu neden işlemiş olduğunun araştırılmasına başlanmıştır. Manevî unsurun dikkate alınması kısasa alternatif cezaların da gündeme gelebileceğini göstermiştir. Kasten adam öldürme fiillerinde birebir can-cana prensibinin yanında, mağdurun yakınları arzu ederse diyet cezasına dönüşebilme imkanı sağlanmıştır.
d. İslâm Hukukunda Kasten Adam Öldürmenin Cezası
İslâm hukukunda kasten adam öldürme suçunun cezası iki şekilde belirlenmiştir: birincisi uhrevî ceza ve ikincisi dünyevî ceza. Bu cezaların belirlendiği ayetler şunlardır:
"Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas yazıldı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın öldürülür. Ancak kim kardeşi tarafından affedilirse kısas düşer. Bundan sonra iyiye uymak, öldürülenin velisine (gereken diyeti) güzel bir şekilde ve tam olarak ödemek gerekir. O halde söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra saldırıya kalkışırsa, muhakkak onun için elem verici bir azap vardır." (Bakara, 2 / 178)
Bu ayetten de anlaşıldığı gibi, kısas kasten öldürmelerde uygulanan bir cezadır ve eğer ölenin velisi isterse kısastan vazgeçip diyet isteyebilir. Diyet ise 100 devedir.
Kısasla ilgili bir başka ayet de şöyledir :
"Tevrat'ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe dil. Yaralar da kısastır. Kim bunu bağışlarsa kendisi için o kefaret olur..." (Maide, 5 / 45)
Bu ayet de, İslâm öncesi dönemde de kısas cezasının bulunduğuna işaret eden bir ayet olmasının yanında, kısasın nasıl olacağına dair hükümler bildirilmiş ve kısasta bağışlamaya teşvik belirtilmiştir.
Kısasla ilgili son ayet şöyledir:
"Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velisine yetki verdik. Ancak bu veli de kısasta ileri gitmesin..." (İsra, 17 / 33)
Bu ayetin mefhumundan anlaşılan da kısasın kasten adam öldürmelerde uygulanan bir ceza olduğudur. Bunun yanında kısas talebinde bulunacak olanların ölenin varisleri, yakınları, kısaca velileri olduğu da bu ayetten anlaşılmaktadır. Nitekim İslâm hukukçuları bu ayetten hareketle kısas talebinin devlet tarafından değil, maktülün velileri tarafından yapılabileceğine hükmetmişler, veli ya da veliler kısastan vazgeçerlerse devletin kısasta ısrarcı olmayacağına delil getirmişlerdir.
Veli ya da veliler kısastan vazgeçerlerse, fail aleyhinde diyet söz konusu olabilmektedir. Ancak mezhepler kısastan vazgeçmenin diyeti zorunlu kılıp kılmayacağı noktasında ihtilaf etmişlerdir. Hanefîlere göre velilerin kısastan vazgeçtiklerini söylemeleri, diyetten de vazgeçtikleri anlamındadır. Şayet diyetten vazgeçmiyorlarsa, diyet karşılığında kısastan vazgeçtiklerini söylemeleri gerekir. Şafiîler ise Hanefîlerin aksine olarak kısastan vazgeçmenin diyet istemek anlamına geldiğini, şayet diyet de istemiyorsa bunu ayrıca söylenmesi gerektiğini savunmaktadırlar.
Yrd. Doc. Dr. Ali DUMAN
İnönü Üniv. İlahiyat Fak.
İslam Hukuku Ana Bilim
Dalı Başkanı |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|