“İlahiyat Fakülteleri İslam Hukuku Anabilim Dalı V. Koordinasyon Toplantısı ve Zekat Nisabı :Sempozyumu” 2-4 Haziran 2008’de Ankara İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığınca düzenlendi. Toplantıya, ülkemizin İlahiyat Fakültelerinde görev yapan İslam Hukuku öğretim elemanlarından 83 kişi katıldı. Toplantının birinci gününde “Zekat Nisabının Çağdaşlaştırılması” konulu sempozyum yapıldı. Prof. Dr. Mehmet Erkal (Marmara İlahiyat) “Zekat Nisap ve Değerlerinin Değiştirilip Değiştirilmemesi Tartışmalarına Karşı Tenkidi Bir Bakış” ve Prof. Dr. Mehmet Erdoğan Zekat Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri” isimli tebliğler sundular.
Mehmet Erdoğan tebliğinde, daha önce 2004 yılında Mudanya’da gerçekleştirilmiş olan sempozyumda ileri sürülen görüşleri özetledikten sonra, vaktiyle nisap olarak belirlenen kalemlerin günümüzde anlamlarını yitirdiğini, günümüz şartlarına uygun yeni ölçülerin nisap olarak belirlenmesi gerektiği tezini savundu. Erdoğan’a göre açlık sınırı ve yoksulluk sınırı arasında geçim düzeyi tutturanlar zekattan muaf kılınmalı, açlık sınırı altında geliri olanlar zekat alan ve yoksulluk sınırı üstünde geliri olanlar da zekat veren kesimler olarak belirlenmelidir. Zira, zenginlik, itibari (göreceli) bir kavramdır.
Mermet Erkal ise Kur’an’ın zekatı tathir ve tezkiye (temizlenme) olarak değerlendirdiğini belirttikten sonra; nisabın dini zenginlik ölçüsü şeklinde değerlendirilmesinin yanlış olduğunu, nisabın zekat verme ölçütü olarak kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca zekatın bir vergi olarak değerlendirilemeyeceğini belirten Erkal, vergi ve zekatın benzer yönleri bulunsa da, temelde farklı şeyler olduğuna işaret etti.
Tebliğlerin sunumundan sonra müzakerelere geçildi. Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz: Nisab değişir mi, değişmez mi, değişirse ne olur gibi endişelere gerek olmadığını belirttikten sonra. İbadetlerin aslı konusunda içtihat yapılamayacağını, ancak ibadetlerin teferruatıyla ilgili konuların içtihata açık olduğunu söyledi. Tartışmanın nisabın değiştirilmesi üzerine olmadığını belirten Yavuz, Hz. Peygamber zamanında nisab için belirlenen ölçülerin günümüze yansıtılması, yani güncelleştirilmesinin sorun olarak ele alındığı tespitinde bulundu. Yavuz’a göre, hayat standartlarına uygun yeni bir ölçü getirilirse, bu Hz. Peygamberin belirlediği standartların dışına çıkmak olacağı için doğru bir tutum olmaz. Ancak asr-ı saadette belirlenen dinar ve dirhem gibi para birimlerinin, günümüzde kullanılmaması sebebiyle, günümüzde geçerli olan para birim ve değerleri üzerinden yeni bir değerlendirme yapılması gerekir.
Prof. Dr. Orhan Çeker: Nisablar taabudidir (ibadet esasları içindedir). Nisablar değiştirilecek olsa, bu değişimde hangi bölge veya ülkenin esas alınacağı gibi bir sorun ortaya çıkmaktadır. Yani bütün İslam alemini kapsayacak bir ölçü belirlemenin imkanı yoktur. Ayrıca nisabın psikolojik bir etkisi de vardır. İslam, Müslüman’ın zengin psikolojisine ulaşması için onu yönlendirmektedir. Nisab limitinin yükseltilmesi, zekat veren sayısında azalmaya yol açar.
Prof. Dr. Hamdi Döndüren: Zekat konusunda nisabdab daha önemli olan meselenin havayic-i asliye (temel ihtiyaçlar) olduğunu söyledi. Altın, beynel milel (uluslar arası) tasarruf aracıdır ve dünyanın her yerinde para gibi geçerlidir. Dolayısıyla nisabı belirlerken altın esas alınmalıdır.
Prof. Dr. Muhsin Koçak: Havayic-i asliyeyi oluşturmak için biriktirilen paranın zekata tabi olup olmayacağı meselesinin günümüzde tartışılması gereken konulardan biri olduğunu söyledi. Zira, havayic-i asliye içinde lüks villa ve otomobil sahibi olan insanların, bu mallarından zekat vermemelerine karşın, ev yada otomobil almak için para biriktiren insanların, paraları biriktirirken, üzerinden bir yıl geçmesi sebebiyle zekat vermek durumuyla karşı karşıya kaldıkları olmaktadır. Bu ise lüks bir hayat içinde yaşayan insanlar zekattan muaf olurken, temel ihtiyaçlarını karşılamak için uğraşan insanların, zekat yükümlülüğüyle karşı karşıya gelmesine yol açmaktadır.
Prof. Dr. Beşir Gözübenli: Zekat ve sadaka farklı şeylerd,ir. Hamidullah, zekatın vergi olduğunu söyler. Dolayısıyla zekatın vergi boyutu göz ardı edilmemelidir. Tartışılması gereken servet mi yoksa gelirin mi zekata konu olacağıdır.
Prof. Dr. Hamza Aktan: Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişle, ekonomik açıdan farklılaşma ortaya çıkmıştır. Tarım toplumu için geçerli olan ölçüleri, sanayi toplumu için uygulamaya kalkarsak bir çok problem ortaya çıkmaktadır. Bugün yeni ortaya çıkan problemler için uygulanması gereken delillerden biri İstihsandır. Havbl-i hevelan (mal veya paranın bir sene elde tutulması) bugünün şartlarında yerine oturmayan bir ilkedir. Değişen şartlar görmezden gelinemez.
Yukarıda tebliğci Prof. Dr. Mehmet Erkal ve Prof. Dr. Mehmet Erdoğan’ın ve onların görüşleri üzerine değerlendirme yapan ülkemizin seçkin İslam Hukukçularının zekat nisabıyla ilgili görüşlerini özetlemeye çalıştım. Benim de kanaatimi belirtmem gerekirse, zekatın bir ibadet olduğunun öncelikli olarak göz önünde tutulması gerektiğini söylemeliyim. Zekat bir ibadettir ve ibadetlerle ilgili hususlar şahısların içtihadına bırakılmamıştır. Ancak, teferruat kabul edilebilecek noktalarda kişiler, ellerindeki Kur’an ve Hadis malzemelerinden hareketle kendilerini bağlayıcı tarzda hüküm istinbat edebilirler. Zekat nisabı konusu da bu türdendir. Asıl olan zekat vermenin farz olmasıdır. Zekatı verecek kişilerin belirlenmesinde ölçüyü Kur’an’da değil hadislerde bulmaktayız. Buna göre hadislerdeki verilerin, Peygamberimizin yaşadığı dönemin şartlarında olduğu açıktır. Şu halde bu ölçülerin günümüz ölçüleriyle isimlerinin değiştirilmesinde bir sakınca yoktur. Fakat, nisabın zekat verme ölçütü olduğu göz önüne alındığında, Peygamber dönemi ölçülerinin o dönem şartları için hiç de düşük miktarlar olmadığı söylenebilir. Şu halde nisab hesaplanırken, o dönemde zenginliğin temeli kabul edilebilecek, fakat, günümüze de değerini kaybetmeden ulaşmış olan ölçüler güncellenebilir. Örneğin o dönemde 200 dirhem gümüş zekat nisabıyken, bu 20 miskal altına eşitti. Günümüzde 200 dirhem gümüş ile 20 miskal altın arasında oldukça büyük farklar ortaya çıkmıştır.