Geçenlerde yedinci sınıfa giden kızın din kültürü dersinden yazılı olacaklarını söyleyerek, kendisine yardım etmemi istedi. Hangi konuları gördüklerini öğrenmek için ders kitabını getirmesini istedim. Henüz ikinci ünitenin sonuna gelmişlerdi ve konu iman esaslarından biri olan Meleklere imanı içeriyordu. Kitabı şöyle bir baştan sona gözden geçirdim. Yedinci sınıf, bizim zamanımızın orta 2 dedikleri sınıf. Çocukların gelişim aşamalarının önemli kısımlarından biri olan sınıf. Bu yaştaki çocuklar artık soyut düşünceye geçme aşamasındadırlar. Doğrusunu söylemek gerekirse, bizim (kendimi kastediyorum) onların yaşındayken bulunduğumuz seviyeden çok yukarıdalar.
Kitabı incelerken gördüm ki, birbiriyle çelişkili görünen cümleler peş peşe sıralanmış. Basit bir muhakeme yürütüldüğünde ortaya cevaplanması güç problemler çıkabilmektedir. Mesela konunun bir yerinde meleklerin zor zamanlarda insanlara yardım edeceği söyleniyor ve Enfal Suresi 12. ayet de buna delil gösteriliyor. İlgili ayete baktığımızda: “Hani Rabbin Meleklere “muhakkak ben sizinle beraberim, haydi iman edenlere destek olun” diye vahyediyor: “Ben kafirlerin yüreğine korku salacağım, siz hemen boyunlarının üstüne vurun, onların bütün parmaklarına vurun” mealindeki, esasen Bedir harbiyle ilgili olan ve bu savaşta Allah’ın meleklere, Müslümanlara yardım etmelerini emrettiğini gösteren tarihsel bir hadiseyi görmekteyiz. Bu ayette kastedilen meleklerin Müslümanlara yardımı, Bedir savaşına mahsus olmak üzere bir yardımdır. Aynı ders kitabında Rad suresi 11. ayet de bu konuya delil gösterilmiş. Ayetin meali şöyle: “Onun önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır…”. Bu ayet de hafaza (koruma) meleklerine işaret edildiğini müfessirler söylemektedir.
Bu kısmı kızıma nasıl açıklamalıyım ki anlasın diye düşünürken, kızım hemen sordu: “Melekler insanları koruru mu?” korur. “Peki Müslüman olmayanları da korur mu?” Buyurun cevap verin. Korur desen bir türlü korumaz desen bir türlü. Korur desem Müslüman ile Müslüman olmayanı melekler koruyorsa, ne farkımız var? Sorusu gelecek. Korumaz desem, Müslüman olmayanlar insan değil mi? Diye sorulabilir. Doğrusu ne cevap vereceğimi bilemedim. Burada amacım bu soruları sorarak birilerinin kafasını karıştırmak ya da bu soruların cevaplarını aramak olmadığı için, sadece soruların nasıl çelişkili noktalara gidebileceğini göstermek istiyorum.
Hadi burayı geçtik. Kitapta bir başka cümle şöyle: “Melekler iyi ve güzel davranışları severler. Bu nedenle zor zamanlarda ve iyi işlerde inanan insanlara yardım ederler. İnsanları kötülüklere karşı korurlar…. Melekler, insanları sürekli iyiye, güzele ve doğruya yönlendirirler.” (7. Sınıf Din Kültürü kitabı 12. sayfa). Buyurun size itikadi bir problem.
Nedir o? Meleklerin iyi güzel davranışları sevmesi tamam da, insanları iyiye yönlendirmesi konusu problemli. Mezhepler yüzlerce yıl bu konuyu irade bahsi adı altında tartışmış. Siz bir çırpıda bir cümleyle geçiştiremezsiniz. Üstelik konunun bir başka boyutu da kaderciliğe sevk etmesi. Zira, melekler iyiye yöneltirse, kötüye kim yöneltir? Cevap: Şeytan. Peki o zaman biz neredeyiz? Şeytan mıyız, melek miyiz? İyiyi yapıp isteyen bizim olmamız gerekmez mi? Neden melek yöneltir? Tam tersini düşünelim. Kötüye şeytan yöneltirse, biz neden ahrette cezalandırılacağız? Şeytanın bize yaptırdığı bir işten dolayı cezayı bizim çekmemiz doğru olur mu?
Bu konu yüzlerce yıldır tartışılıyor. Hadi ondan geçtik. Çocuklarımızı bu şekilde kaderci bir anlayışa nasıl terk edebiliriz? O taktirde çalışmayı terk ettikleri zaman, şeytan beni yönlendirdi yapacağım bir şey yok dedikleri zaman onlara nasıl çalış diyebiliriz?
Konuyu çok uzatmayayım. Kitabı inceleyince fark ettim ki, gerçekten dinimizin temel tartışma alanlarında çocukları yönlendirmeye yönelik bir kitap. Kimin yazdığı konusu gündeme geliyor hemen yazarların ismini vermeyeceğim ama sanırım ya çocuk psikolojisini iyi tahlil etmemişler ya da söylemeye dilim varmıyor… siz düşünün
Kanaatimce ilk öğretim hatta lise dahil din kültürü kitapları sadece ilahiyatçılara yazdırılmakla kalmamalı, çocuk psikologları tarafından da incelenerek cümleler yerli yerine oturtularak yazılmalıdır. Bildiğimiz gibi din inanç alanına ait bir mesele olmakla kalmayıp, kişinin sosyal, iktisadi, medeni alanlardaki hayatı üzerinde de etkisi olan bir kurumdur. Bu nedenle özellikle inanç haline getirilen konular ile üzerinde tartışma olan konular doğrudan sanki hiçbir şey yokmuş gibi toplumun geleceği olan nesillere aktarılamaz. Bilakis en azından tartışmalı alanlar oldukları söylenmelidir. Yoksa gelecekte günün birinde iradesini kullanmaktan aciz nesiller yetiştirdiğimizi fark ettiğimizde çok geç olabilir.
21.01.2008
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ