|
|
|
|
|
|
|
|
Resulullah Buyurdu ki!..
Geçenlerde bir sahur programına davetli konuklardan biri sohbet esnasında şöyle bir cümle ile sözüne başladı: “Resulullah buyurdu ki”. Bu cümleyi duyar duymaz yerimden doğruldum. Kim bu mübarek zat diye biraz dikkatle televizyona yöneldim. Konuşmacı bir bayandı ve pervasızca, sanki kendi ağzından işitmiş gibi “Resulullah buyurdu ki” deyip, hadis olduğunu söylediği bir sözü naklediyor veya konuşmasında “Resulullah şöyle buyuruyor” diyor. Program sunucuları ağızları açık bir biçimde ve televizyon karşısında milyonlar bu konuşmayı izliyorlar.
Bizden aklıma Abdullah b. Mes’ud hazretleri geldi. Abdullah b. Mes’ud, sahabenin büyüklerinden, fakihliğiyle tanınan, karşılaştığı meselelerde aklı kullanarak hükümler verebilen büyük zatlardan bir sahabi. Peygamberin vefatından sonraki bir dönemde Irak civarında kurduğu ilim meclisinde talebelerine dini bilgiler aktarıp, sohbet ederken bir gün “Resulullah buyurdu ki” der ve bunu der demez de kıpkırmızı olur. Bir müddet hiç ses çıkarmadan durur. Onun bu hali talebelerinin dikkatinden kaçmaz. İçlerinden biri “Efendim neden böyle tarif edilmez bir biçimde kızardınız ve sustunuz?” diye sorar. Bunun üzerine Abdullah b. Mes’ud “Ben az önce Resulullah buyurdu ki dedim ve birden aklıma Resulullah’ın “Kim bile bile bana yalan isnat ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın” sözü geldi. Öyle olunca da ya Resulullah öyle demediyse diye korktum” diye cevap verir. Yani, Resulullah’tan bizzat duyduğu bir hadisi naklederken bile “Resulullah buyurdu ki” demekten korkar.
Bir Abdullah b. Mes’ud’u düşündüm, bir de pervasızca bu sözü kullanarak insanlara fetva veren zat-ı muhteremi.
Herhangi bir konuda eğer Peygamberimizden bir nakilde bulunacaksak, onu bize ulaştıranı da zikretmemiz gerekir. Zira bugün için bir kimsenin “Resulullah buyurdu ki” diyerek bir hadisi nakletmesi mümkün değildir. Biz hadisleri ancak bize ulaştıranlardan duyarız. Dolayısıyla bir hadisi nakledeceksek, “Buhari’de geçtiği üzere veya Müslim’de geçtiği üzere şu zat resulullah’ın şöyle dediğini naklediyor” şeklinde nakilde bulunmamız gerekir. Hadislere bu saygıyı ve itinayı göstermeliyiz. Çünkü hadisler ve genel anlamda sünnet dinimizin ikinci temel kaynağıdır. Dolayısıyla Kur’an’a ne kadar özen göstermek zorundaysak bu kaynağa da aynı oranda özen göstermek, dikkat etmek zorundayız.
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|