Dün, ilk seçim sonuçları gelmeye başladığında, nasıl bir tablo oluştuğunu, aşağı-yukarı tahmin ettiğini düşünen biri olarak, televizyonun karşısına geçtim. Ancak itiraf edeyim ki ne ilk sonuçlar ne de en son gelen sonuçlar tahminlerime uygundu. Doğrusu MHP’nin CHP’nin önünde yer alacağını, en azından yüzde 18-19’luk bir oy oranıyla 2. parti olacağını düşünüyordum. İlk yanılgım bu oldu. Fakat AKP’nin yüzde 46’lık bir oy alabileceğini öngörmemiştim. Bu da benim için bir şok oldu. Aklım birkaç ay önce yapıla cumhuriyet mitinglerine kaydı, gerçi bunlar Cumhuriyet mitingi adı altında, solu birleştirme mitingleriydi ama (!) Her neyse…
Daha sonra, seçim sonuçları üzerine yapılan değerlendirmeleri saatlerce izledim. Konuşanların çoğu sanki daha önce sonuçları biliyorlarmış edasıyla yorumlar yapıyorlardı. Eni dikkatimi çeken yorumlardan biri Hasan Cemal’e ait. O diyor ki, siz azınlığın çoğunluğa tahakkümüne vesile olacak kararlar alırsanız, çoğunluğa cumhurbaşkanını seçtirmez, ardından da e-muhtıraya karşı olacağınıza destek verirseniz, halk da size böyle muhtıra verir”. O seçim sonuçlarını halkın, demokrasi dışı güçlere muhtırası olarak değerlendiriyordu. Doğru olabilir miydi?!
Bir başka yorum, Prof. Dr. Erol Manisalı’nın yorumuydu. Hoca bu ulusalcılık işine çok takılmış galiba, seçim sonuçlarını AKP’nin tarikatları adeta bir sivil toplum örgütü şeklinde örgütleyerek sosyal bir hizmet gördüğünü ve tarikatların da AKP’yi böyle büyük bir oranda başa getirdiğini söyledi. Memlekette bu kadar fazla tarikatçı varsa, zaten biz ne konuşuyoruz ki!!!
Bir diğer yorum AKP’den milletvekili seçilmiş birinin yorumuydu. Değerli taze milletvekili şöyle diyordu: Yaklaşık bir yıl öncesinden başlayan ve AKP’ye karşı MHP-CHP koalisyonunu planlayan toplum mühendisliği, aksi tesir yaratmış ve milletimiz bu toplum mühendislerinin oyununa gelmeyerek, demokrasiden, uzlaşmadan ve istikrardan yana karar almıştır. Buna benzer yorumlar hemen her kanalda da yapıldı.
Benim yorumuma gelince; ben AKP’li milletvekili gibi düşünmüyorum. Bana göre toplum mühendisliği AKP’nin iktidarını yıkmak için değil, tam tersini AKP’yi bu şekilde güçlü olarak iktidara getirmek için yapıldı ve buna başta cumhuriyet mitinglerini düzenleyenler ile CHP, MHP gibi meclise giren diğer partiler alet oldular. Hatta bu toplum mühendisliği planına alet olmayan kalmadı.
Nasıl mı? Önce CHP-AKP çekişmesini başlattılar. Her zaman olduğu gibi uzlaşma nedir bilmeyen BAYKAL, zaten bu iş için hazır bir elemandı. Sonra cumhurbaşkanlığı süreci geldi. Bu süreçte CHP, eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu tarafından ortaya atılan, kanaatimce uçuk bir teze sarılarak Anayasa mahkemesine gitti ve peşinden de “Eğer benim dediğim olmazsa ülke karışır” mesajını vererek, Anayasa mahkemesinin dikkatini çekti. Neticede de CHP’nin dediği oldu. Planın hazırlayıcılarından AKP’nin eline büyük bir koz geçmişti. CHP’nin karşı olduğu konuda ısrarcı oldular ve cumhurbaşkanlığı seçim sürecini başlattılar. Bu oyunu göremeyen ANAP ve DYP (yeni adıyla DP), CHP’ye alet olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerini boykot etti. Bu onların sonu oluyordu. Çünkü, meclis başkanı Arınç’ın deyimiyle “Dindar bir cumhurbaşkanı”nın seçilmesini önlüyorlardı ve halk buna çok kızacaktı. ANAP ve DYP’nin devre dışı kalması, CHP’nin de işine geliyordu.
Cumhurbaşkanlığı sürecini başarısızlıkla geçiren AKP, derhal seçim kararı aldı. Halkın tepkilerini, oy’a çevirmek için iyi bir fırsat doğmuştu. Bu aynı zamanda AKP’nin, şöyle düzelteyim: AB’ye girme heveslisi, herşeyi satmaya hazır, ABD’nin stratejik ortağı ve Barzani’nin bile desteklediği AKP’nin tek başına, büyük bir oy çoğunluğuyla meclise girip iktidarı alması için yeter sebebti. Fakat bir nokta eksik kalıyordu. Onu da bağımsız milletvekilleriyle tamamlamak gerekiyordu. Çünkü yakın gelecekte Türkiye üzerine büyük planları olan ABD, hem Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesini istemiyor, hem PKK’yı terörist ilan ediyor, hem de PKK’ya silah temin ediyordu. Yani hem AKP hem de PKK ile dosttu. Türk halkının büyük çoğunluğu da hem ABD hem PKK karşıtıydı. Geçişi sağlamnın yolu, AKP’yi tek başına iktidara getirmek ve ardından bağımsız adaylar şeklinde meclise girecek DTP’li milletvekillerinin oylarıyla AKP’nin cumhurbaşkanı adayını seçtirmek. İşte bu toplum mühendisliği tuttu. Bugünkü manzara kanaatimce bundan ibaret.
Bundan sonra ne olacak? Yeni meclisi bekleyen ilk işlerden biri cumhurbaşlkanlığı seçimi, eğer düşündüğüm gibi DTP’li bağımsız milletvekilleri AKP’nin cumhurbaşkanlığı sürecinde, oy vermeseler bile meclise girmekle AKP’ye cumhurbaşkanını seçtirebilecekler. Peki ya AKP, bunun karşılığında ne yapacak?
Doğrusu bu teoriyi oluşturmama rağmen, ben bile sonuçlarını düşününce korktum.
Bu seçimde MHP’nin oy oranını artırmış olsa bile büyük teknik ve taktik hatalar yaptığı da bir gerçek. AKP’ye oy verenlerin çoğu, alternatifleri olmadığı için ona oy verdiler. Halbuki MHP çok iyi bir alternatif olabilirdi. Eğer, bundan önce DSP’yi ve onun 70 küsür yaşındaki Başkanı Bülent Ecevit’i iktidara taşımamış olsalardı. Halk MHP’nin bu seferde BAYAKL’ı başbakan yapacağından endişe duyuyordu. Doğrusu ben de öyle. Şayet MHP, tek başına iktidara gelemezse bile, CHP ile koalisyon yapmayacağını ilan etmiş olsaydı, bana göre bu almış olduğu oydan çok daha fazlasını alabilirdi. Hatta iddia ediyorum, MHP CHP’yi iktidara taşımayacağı sözünü versin ve bu dönemde adam akıllı bir muhalefet görevi yapsın, burada kastım CHP’dir, zira muhalefet değil, adeta AKP’nin taşeronluğunu yapmış, AKP’ye giden oyu, kendisine gelen oy gibi algılamışlardır, MHP yıkıcı değil, yapıcı, fakat hataları gösteren, doğru yola ileten bir muhalefet sergilerse, milletin AKP delisi olduğunu sanmıyorum. Eğer MHP akıllı bir muhalefet yaparsa, bundan sonra ypaılacak seçimlerin birinci partisi olma şansını yakalayacaktır.
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ