Malesef geçtiğimiz gün Malatya’da çok elim bir hadise yaşandı. Hıristiyan ve misyoner oldukları söylenen üç kişi, ne oldukları bilinmeyen dört ya da beş kişi tarafından hunharca katledildi. Bir insanın tavuk bile keserken içinin ürperdiği düşünülürse, bir insanı bu şekilde canicesine katleden kişiler için insan sıfatını kullanmak imkansızdır. Ne yazık ki ülkemizde ve dünyada bu tür caniler vardır ve öyle görünüyor ki olmaya da devam edecektir.
Hadisenin insani boyutu gerçekten çok üzücü, insanı insanlığından utandıracak kadar kötüdür. Bu tür insanların var olduğunu bilmek bile, insanı gerçekten yaralayan bir hadisedir. Böyle bir caniliği yapanların bunu hangi amaçla yaparlarsa yapsınlar, insan olmadıkları kesin!
Olayın bir başka boyutu da öldürülen kişilerin kimlikleri… Tabi Hıristiyan oldukları söylenen ve biz yazarların bile eserlerini yayınlatmak için yayınevi bulamadığı Malatya’da bir yayınevi kuran bu kişilerin, sahip oldukları Hıristiyan ve misyoner kimlikleri ayrıca dikkat çekicidir. Bu kimliğe sahip şahısların öldürülmesi ister istemez çeşitli komplo teorilerinin ortaya atılmasına yol açmaktadır. Nitekim öldürülen şahısların bağlı bulundukları Ankara’daki kilise ve hukuk danışmanları derhal olaya müdahil olmuş ve olayı spekülatif bir biçimde “Biz müslümanlarla birlikte yaşamak istiyoruz. Fakat müslümanlar bizimle birlikte yaşamak istemiyorlarsa, öldürülmeye razıyız” gibi, tahrik edici, olayın sağlıklı bir biçimde değerlendirilebilmesini engelleyici bir konuşmayla hadiseyi çığrından çıkarmayı başarmışlardır. Aynı kilisenin hukuk müşaviri de Türkiye’de protestan ve misyonerlik kavramlarının kasten yanlış aktarıldığını söyleyerek, kimi kişi ve guruplar tarafından hedef gösterildiklerini ileri sürmüştür.
Üstüne üstlük yargısız infazdan çok hoşlanan bizim medyamızın sözde duayenleri, derhal hadisenin alt yapısını oluşturmaya girişmişler ve daha ilk andan itibaren bu insanların tehdit edildiği, ülkücülerin bu insanların çalışmalarına engel olduğu gibi söylemlerle olayı ülkücülere yıkma girişiminde bulunmuşlardır. Bir başka gurup öldürülenlerin misyoner ve hıristiyan olmaları dolayısıyla aşırı dincileri zan altına almaya çalışırken, diğer bir gurup hemen CİA ve MOSSAD gibi gizli servislere işi haval etmişlerdir. Öyle görülüyor ki bizim medyamız meseleyi çözmüş. Sorun, sadece bu iddialarını delillendirmekte…
Fakat ben meselenin bu kadar basit olduğunu sanmıyorum. Olayda sorgulanması gereken pek çok karanlık nokta var. Mesela caniler, daha ismi geçen yayınevini basmışken, kim, neden, nasıl polise buranın basıldığını bildirdi? Acaba canileri yayınevine gönderenle polise haber veren aynı kişi veya guruplar mı? İnsanın aklına gelmiyor değil!!!
Sonra, daha olayın ne olduğu tam olarak belli bile olmadan nasıl oluyorda birileri Taksim Meydanında “Biz de Hıristiyanız” diye sloganlar atacak kalabalığı toplayıveriyor. Acaba Malatya’da bu yayınevinde, bu olayın olacağı daha önceden birileri tarafından biliniyordu da, zaman kaybı olmasın diye gösteri yapacak kalabalığa önceden mi haber verdi?
Ülkemizde hergün bir ya da iki askerimizin şehit edildiği düşünülürse, asker cenazelerinde bile hepimiz askeriz, hepimiz müslümanız, hepimiz Türküz diye slogan atanları görmüyoruz. Nasıl oluyorda birileri hemen hepimiz Hıristiyanız diye sokaklara dökülebiliyorlar?!
Daha bunlara benzer pek çok karanlık nokta var, ama benim asıl üzerinde durmak istediğim konu bir Müslüman’ın Allah rızası için adam öldürüp öldüremeyeceği meselesidir.
Soru garip görünüyor ama, dünyada suçsuz insanların da bulunması muhtemel yerlerde kendisini intihar komandosu olarak patlatan; Müslümanlara zarar veriyor diye canını sıkan Ermeni gazeteciyi sokak ortasında vuran kişilerin Müslüman kimliğini taşıyor olması bu soruyu zounlu kılmakta.
Öncelikle hemen belirtmem gerekir ki İslam sevgi, barış, kardeşlik dinidir. Neredeyse slogan haline gelmiş bu cümleyi yazmamın sebebi, bir Müslümanın öldürmek değil, yaşatmak için çabalaması gerektiğini vurgulamak içindir. İslam’da hiç kimse bir başkasının hayatına son verme hakkında sahip değildir. Değişik bir anlatımla bir müslüman hangi gerekçeyle olursa olsun bir başkasını öldürme hakkına sahip değildir. Bunun tek istisnası savaştır. Bir kimse savaş haricinde, kendi babasını bile öldürmüş olsa, babasının katilini öldürme hakkına sahip değildir. Kaldı ki İslam’a ya da Müslümanlara hakaret ediyor, zarar veriyor diye hiçbir kimsenin, birilerini öldürme hakkı asla ve asla olamaz. Kimse kendisini ne devlet, ne peygamber ne de Allah yerine koyma hakkına sahip değildir.
Fakat İslam’ı bu şekilde anlayan kişiler çıkıyorsa ve bu kişiler Allah rızası için adam gırtlaklayabiliyorsa, bunda bizim sağlıklı din eğitimi vermememizin katkısı inkar edilemez. Eğer İlahiyat Fakültelerini kapatıyorsanız, hapishaneleri çoğaltıyorsunuz demektir. Eğer ilahiyat fakültelerine öğrenci almıyorsanız. Din eğitimi almak isteyenleri bazı yer altı örgütlerinin kucağına itiyorsunuz demektir.
20.04.2007
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ
|