Doğrusu öğretmenliği özledim. O yüzden bu hafta biraz sisteme, biraz da içinde bulunduğum duruma itirazımı, içinde bulunulan duruma anlam verememezliğimi anlatmak istiyorum.
Yıl 1992, Demirel Başbakan, hükümet belki YÖK’e danışarak, belki de danışmadan, orasını tam bilemiyorum, ani bir kararla ilahiyat fakültesi olmayan üniversite bırakmamaya karar verdi. İlahiyat fakülteleri açılması için verilen bu kararın ardından, o zamana kadar 8 olan ilahiyat fakültesi sayısı 21’e çıkarıldı. Tabi bu birden olmadı yaklaşık 5-6 yıllık bir sürede gerçekleşti. Her neyse bu süreçleri ve hadiseleri anlatacak değilim.
Derken 28 Şubat süreci yaşandı ve ilahiyat fakültesi olmayan üniversite bırakmamaya karar veren devlet, birden ilahiyat fakülteleri aleyhine döndü. 2001 yılına gelindiğinde 3 ilahiyat fakültesine öğrenci alımı durduruldu. Gerçi Eskişehir İlahiyata hiç öğrenci alınmamıştı ya. İnönü ve Van Yüzüncüyıl İlahiyatlara da öğrenci alımı durduruldu. Yaklaşık olarak 8 dönemdir de her iki fakülteye öğrenci alınmıyor. Sebep belli değil. YÖK’e soruyorsunuz, öğrenci alınmaması için sebep yok diyor, üniversite rektörlüğüne soruyorsunuz YÖK izin vermiyor diyor. Kimin ne dediği belli değil. Bu fakültelerin tamamı öğretim üyesi açısından yetkindir. Yani profesör, doçent, yardımcı doçent, araştırma görevlisi, uzman, öğretim üyesi olarak hepsi öğrenci yetiştirmeye müsaittir. Ben bunu da burada tartışmak istemiyorum.
Gelmek istediğim nokta şu. Ülkemizde yüksek öğretim için oldukça önemli sayılabilecek adımlar atıldı. Onlarca yeni üniversite kuruldu. Bu yeni üniversitelerin pek çoğunda öğretim üyesi sorunu var. Öğretim üyesi yetiştirme programları yeterli gelmiyor. Üstelik gençlerimizin çoğu üniversitede öğretim üyesi olmak istemiyor.
Neden mi? Nedenini açıklayayım. 1993 yılında araştırma görevlisi olduğumda, öğretmen olarak aldığım maaşın tam iki katını almaya başlamıştım. Somut olarak yazmak gerekirse, öğretmenken iki milyon liraydı maaşım, araştırma görevlisi olduğumda dört milyon lira alıyordum. O zaman bu para gerçekten çok iyiydi. Hem araştırma masraflarıma hem evimin geçimine yetiyordu. Sonra ne oldu? Sonra bizim maaşlar erimeye başladı. Yardımcı doçent olduğumda ancak 1,5 öğretmen maaşı alıyordum. Fakat araştırma masraflarına yetmiyordu bile. Sonra, 8 yıl geçti şu an öğretmen maaşı ek ders ücretiyle birlikte neredeyse yardımcı doçent maaşına eşit hale gelirken, araştırma görevlilerinin maaşı ancak hizmetli maaşına denk düşmeye başladı. Araştırma görevlisi olmak demek, bir anlamda aç kalmakla aynı anlama geldi.
Enflasyon ortamında maaşlarımız hızla erirken araştırma için aylık olarak ayırdığımız paylar da azaldı. Avrupa ve Amerika üniversitelerinde olduğu gibi bizlerde araştırma için devlet ayrı bir ödenek vermez. Dolayısıyla biz akademisyenler araştırmalarımız için gerekli malzemenin ücretini kendi cebimizden öderiz.
Ortaya çıkan sonuç, yani makale yada kitaplara gelince, ülkemizde ilahiyat alanında çıkan onlarca makale yayınlayan dergi var. Sizlere soruyorum Kastamonu Postası okurları, kaçının ismini biliyorsunuz? Ben ve arkadaşım Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Kasapoğlu Hikmet Yurdu adında sanal bir dergi yayınlıyoruz. Hiç duyan, haberi olan oldu mu? Sanmıyorum.
Kitaba gelince; okuyan bir toplum olmadığımız ortada. Bunu defalarca çeşitli yazılarımda yazdım. Üstelik yazdığımız kitapları yayınlatmak için yayınevleri bizden para isterler. Eğer kitap satarsa, aldıkları parayı geri verirler. Yani bizim yazdığımız kitabı yayınlatmak için cebimizden para ödememiz gerekir ve bu süreç sonunda kitabı yazmak için harcadığımız para ile, yayınlatmak için harcadığımız parayı üst üste koyarsanız, havanda su dövmüş gibi oluruz.
Sonuca gelirsek, üniversitede akademisyen olmak, bir anlamda çileye ve sıkıntıya talip olmak demektir. Şahsım adına konuşmam gerekirse, 1991 yılından beri gerek öğretmen, gerek araştırma görevlisi ve gerekse öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Yazıma öğretmenliği özledim diyerek başlamıştım. Öyle devam edeyim. Öğretmenliği özledim. 8 yıldır öğrencim yok, onlarca konu araştırdım. Doçentlik için başvurdum, muhtemelen yıl sonunda o da gerçekleşecek ama edindiğim bilgileri paylaşacağım, bilgi ve tecrübelerimi aktaracağım öğrencim yok!!!
24.03.2008
Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN
İ.Ü İLAHİYAT FAKÜLTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ
|